6.Bölüm

4.4K 234 44
                                    

Herkese merhabalar...

Uzun ve acı dolu bir hastane mahkumiyetimizin ardından üzerimde çokça emeği olan kayınvalidemi, "annem"i kaybettik. Anne acısının ne denli ağır olduğunu henüz otuz yaşında olan eşimin sakallarının dörtte üçünün bir gecede beyazlamasından öğrendim. Eğer hâlâ anneniz yanınızda ise Allah'a şükredin ve annenize sımsıkı sarılarak ona, "SENİ SEVİYORUM " diyin. Bir bakıyorsunuz ellerinizden almışlar beyazlara sarıp topraklara emanet etmişler. Allah'a emanet olun...

Bu günkü bölümümüzü uzun süredir isyanla bekleyen güzel okurumuz gamzeliarkadas a armağan ediyorum😊😊😊. Kızımın hasta olması sebebiyle diğer bölümü yarın küçük bir kaç detayını tamamlayıp bu saatlerde yayınlayacağım.  Erken halledersem sabahada atabilirim. Dua edin iyileşmek nedir bilmeyen küçük kızım iyileşsin.

Keyifli okumalar...






Eylül okulundan çıktığında bulutlu olan gökyüzü her an yağmaya hazırdı. Eylül gözlerini dikip ağır yüklü bulutları izlemeye başladı. Servis aracına binen arkadaşlarından biri seslendi. "Hadi Eylül, seni bekliyoruz " dedi. Eylül bakışlarını arkadaşına çevirerek, "Ben biraz yürüyeceğim, siz gidin " diyerek yürümeye başladı.

Dolu kafası ile koyulduğu yolda az sonra ona yağmur eşlik etmeye başladı. Ilık yağmurun damla damla rahmet olarak tenine değmesine izin verdi. Gözüne ilişen banka oturarak yüzünü göğe çevirdi. Derin bir nefes ile toprak kokusunu için için soludu. Ruhunun yorulduğunu hissediyordu. Galip boşanmayı asla kabul etmeyeceğini baştan belli etmişti. Bir yanı Galip'e evet diyip daha fazla yorulma diyorken, diğer yanı yaptıklarını unutamıyordu. Galip kendini afettireceğini söylüyordu diğer tarafta. Doğrusu buna pek inanmıyordu. Kafasında kalıplaşmış o adamın farklı biri olabileceğine istesede inanamıyordu.

Yarım saatten kısa süren sağnak yağmur dinerken Eylül ayağındaki çorabına kadar sırılsıklamdı. Ama yaz havası ılıktı, üşümüyordu. Kulağına gelen gülüş sesleriyle başını çevirip çatılı bankta oturan kadınlara baktı. Ona bakıp fısır fısır konuşuyor, gülüşüyorlardı. Eylül umursamadan önüne dönerken içlerinden birinin söylediği sözler kulağına ilişti. "Kısır diyorlar, çocuğu olmuyormuş. E yani üç yıl oldu bir bebe verememiş kucaklarına. Vallaha başkası Candan Hanım'ın yerinde olsaydı oğlunu çoktan tekrar evlendirmişti. Oğlanda istemiyormuş zati, hem zaten varı yoğu tek bir oğulları var onuda bu kısır kıza bağlayacak halleri yok ya. Yarın öbür gün gönderirler babasının evine. Abisinin yaptığına rağmen iyi bile barındırdılar "

Eylül kendisi hakkında konuşulanlara daha fazla tahammül edemeyerek kalktı. Kulağını tıkadığı o söylentiler bugün en acı şekilde yüzüne çarptırılmıştı bir kere daha. Dolan gözlerini saklama ihtiyacı hissetmeden uzaklaştı oradan. Yoluna gözyaşları eşlik ederken evin yolunu tuttu.

Eve kadar yürürken ulaştığı kapıyı çalamadan kapıyı Selvi açtı. Endişesi sesine yansıyan Selvi, "Nerdesin bu kadar saattir kızım Allah aşkına! Bu ne hâl böyle kuzum? Arıyorum açmıyorsunda, aklımız çıktı! " dedi. Eylül sıkkın canı ve sesiyle cevap verdi. "Biraz yürümek istedim sadece, kusura bakma haber veremedim " dedi. Islak ayakkabıları ile çoraplarını çıkararak aynı sıkkın ruh hâliyle yukarı çıkacağı sırada Selvi, "Arayayım da Galip dönsün, sen hem geç kalıp hemde telefonu açmayınca okula gitti senin için " dedi. Eylül şaşırdığını belli eden üzgün bakışlarını Selvi'ye çevirdi. "Döndü mü? " diye sordu. Selvi başını yukarı, aşağı sallayarak, "Yarım saat kadar oluyor geldikleri " diye cevap verdi.

Eylül'ün gözleri dolarken derin bir sızı delip geçti yüreğini. Acı bir şekilde yutkunarak yönünü merdivenlere çevirdi. Hızlı hızlı çıktığı merdivenlerin ardından gözyaşları tane tane dökülmeye başladı.

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu