16.Bölüm

2.3K 181 65
                                    

Hayat denilen şu denizde yaşamaya çalışmak ne zor şeymiş. Üst üste dizmeye çalıştığın taş misali hayallerini, kurmaya çalıştığın dünyanı gelen her dalga yıkıp savururken; uğruna hayatın peşlerine tutundukların için bin bir zahmet ve fedakârlıkla o taşları her seferinde tekrar tekrar dizersin. Dalgaların götürdükleri de cabası. Bazısı paramparça yaşamaya çalışırken, bazıları da insanı hayvandan ayıran o düşünce yetisinden mahrum, fersah fersah dalga olup yağarlar. Ne var ki insanoğlu hakir gördüğüyle sınanır. Dalga olup yağdıklarından bir damla dilendirir insanın yüreğinden kopan tek hecelik "AH".

Eylül yüreğinde tarifsiz duygularla toparlanmaya gidecekti ki Neriman sert bir şekilde oğluna karşı çıktı.

"Eylül hiçbir yere gitmiyor!" dedi kararlılıkla. Alparslan tuhaf bir şekilde annesine bakarken,

"Anlamadım?! " diye sordu. Eylül dolu gözlerini Neriman'a çevirdi.

"Kimi istiyorsan kovarsın ama Eylül'ü benden başkası gönderemez. Sende gece yarısı hırsız gibi gelmeseydin oğlum. Tek suçlu sensin! " Alparslan annesinin tepkisine saçma bir şekilde gülerek,

"Anne farkında mısın bilmiyorum ama bu kadın benim kafamı patlattı ve kafama üç dikiş attılar! Tam üç dikiş!" dedi Eylül'ü parmağıyla işaret ederek.

"Kız seni görmemiş, tanımıyor. Nereden bilecek kim olduğunu. Ayrıca gerçekten de hırsız olsa gözünü kırpmadan gerekeni yapacak kadar cesur. İzin vermiyorum . Ben istemediğim sürece hiçbir yere gidemez işte o kadar! "

"Şu hizmetçi parçasını bana savunuyorsun!"

"Ben senin şoförüne, korumana, şirketine karışmıyorsam sende benim aşçıma karışamazsın!"

Alparslan sinirle dişlerini sıkarak, "Ya sabır! " diye bağırdı ve yukarı çıktı.

Eylül mahcubiyetle,

"Neriman Hanım, çok iyisiniz ama benim gitmem doğrusu olacak. Benim yüzümden oğlunuzla aranız bozulmasın. " dedi.

Neriman kahkahayla gülmeye başladı. "Yerle gök birleşse Alparslan'la aramız bozulmaz bizim. O benim sözünün üstüne söz söylemeye bile kıyamaz. Sen işine bak kızım. Hiçbir yere gitmene izin vermiyorum. Kahvaltı yok mu açım.  " dedi gülmeye devam ederken.

"Kahvaltı hazır siz buyrun ben tabağınızı hazırlayayım. " dedi Eylül aynı mahçubiyetle. Birkaç dakika içinde hem kovulmuş, hem de tekrar işe alınmıştı.

***

İki hafta olmuştu Alparslan Amerika'dan döneli ve hâlâ Eylül'ü görmeye tahammül edemiyordu. Oğlunun aksine Neriman Eylül'ü çok sevmişti. Hele ki verdiği kilolardan sonra Eylül onun için vazgeçilmez olmuştu. 

Alparslan şakağındaki dikişleri açmaya çalışıyordu. Odasının kapısı tıkırdatılınca,

"Gel" dedi. Eylül kapıyı açarak, "Telefonunuzu salonda bırakmışsınız. Salonda kimse yoktu, çalınca getirmek zorunda kaldım. " dedi. Alparslan ters ters Eylül'e bakarken içeri gelmesi için eliyle işaret etti. Eylül tereddütle içeri adımlayıp telefonu uzattı. Alparslan telefonu alıp elindeki makası Eylül'ün eline tutuşturdu. Eylül gitmek için hamle yaparken, "Bekle! " dedi sıktığı dişleri arasında. Eylül el mahkum mecbur beklerken Alparslan telefonuna bakıp yatağının üzerine fırlattı.

"Kes şunları. " diyerek dikişleri gösterdi. Eylül yanlış mı anladığını anlamaya çalışırken, "Ama bunun için hastaneye gitmeniz gerekir. Böyle olmaz. " demiş bulundu. Alparslan o alaycı bakışıyla baktı kaşları hafif havalanmış şekilde.

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUKde žijí příběhy. Začni objevovat