12. Bölüm

3K 193 58
                                    

Herkese selam...

Bir anne pinpirikliliği ile sizlere bir şey söylemek istiyorum, salgın var aman herkes kendine dikkat etsin. Hasta olanlar yazsın bitkisel reçeteler veririm :)))

Keyifli okumalar.

Sahi... insan mı zalimdi, hayat mı...?

Eylül, gözlerinin içinden çıkmak bilmeyen o görüntüyle nefesi kesilene kadar koştu. Gözyaşları durmadan akarken tutunduğu incir ağacının altına çöküp kaldı. İki eli karnını buldu. Başını dizlerine yaslayarak hıçkırıklarla ağlamaya başladı. İhtimal dahi vermeyeceği o korkunçluğun başına gelmiş olmasına inanamıyordu. Bir kabus olduğunu düşündüğü her an o görüntü tokat gibi beynine batlıyordu.

Nasıl gerçek olabilirdi bu?

Nasıl?

Bilirdi ki Galip tek saniye düşünmeden onun için ölürdü...

Bu kadar mı bıkmıştı benden, bu kadar mı bıktırdım kendimden diye düşündü. Başka bir kadına gidecek kadar.

Tane tane döküldü hayat gözlerinden, ince ince çekildi ruhu. Yıkık, dökük bir enkazdan ibaret kaldı canında bir filiz tanesi ile. Hayat ile arasında pamuk ipliğine bağlı bir filiz tanesi. Ölümün kıyıları aklının sınırlarına kadar dayanırken vazgeçemeyeceği tek şeydi. Kadın, doğurduğunda değil canına bir filiz tanesi düştüğünde anne olurmuş... daha dün bu vakitler varlığından bile haberdar olmadığı o filiz tanesi şu an onu sonsuza kadar kaybolmak istediği ölümden alıkoyuyordu.

Az sonra omuzuna dokunan elin sahibine çevirdi bakışlarını. Gözlerinde hayatın yükü varmışçasına bakan genç kadın ona tebessüm ederek,

"Belli ki derdin var, ağlama demeyeceğim ama böyle yol ortasında olmaz. Hadi kalk, bak bu bahçeli küçük ev benim; gel bir su iç, elini yüzünü yıka " dedi. Eylül tepkisizce gözyaşlarıyla bakarken kolundan tutan kadın onu ayağa kaldırdı. Koluna girerek evine doğru yürüttü. Evinin bir sokak altında bulunan evin bahçesine kolundaki kadınla birlikte girdi Eylül. Çardağa oturması için yönlendirdi onu ev sahibi. Eylül çökercesine oturdu gözyaşlarıyla. Henüz tanışmadığı kadın içeri gidip bir bardak su ile geri geldi.

"Hadi iç bir yudum " dedi. Eylül titreyen eliyle zoraki bir yudum içebildi. Hemen ardından bir kere daha sarsılmaya başladı omuzları. Hıçkırıkları ardarda koparken tanımadığı o kadın dolu gözleriyle destek olmak için elini elinin üzerine koydu. Bitmek bilmez bir krize dönüştü ağlaması. Dakikalarca boğulacakmış gibi ağladı Eylül. Neredeyse bilincini kaybedecekti artık.

"Gel, elini yüzünü yıkayalım " diyerek Eylül'ü ayağa kaldırdı tanımadığı o kadın. İçeri götürdüğü Eylül'ün yüzünü kendi yıkayarak havluyla kuruladı. Derin iç çekişlere ve kendiliğinden gelen hıçkırıklarla ayakta duramayacak durumda olan Eylül'ü salona götürerek koltuğa oturttu.

"Hastaneye gitmek ister misin? " diye sordu. Eylül başını hızla iki yana salladı. "Biraz uyumak ister misin, sana iyi gelecektir. Benim adım Vuslat, korkma benden sana hiçbir zarar gelmez. Kimim kimsem yok tek başımayım. Yani seni rahatsız edecek kimse yok, gönlün rahat uyuyabilirsin " samimi sözlerine Eylül başını aşağı yukarı sallayarak oturduğu koltuğa uzandı. Fazlasını düşünebilecek durumda değildi zaten, şu an hiçbir şey umurunda da değildi. Vuslat içeri battaniye almaya giderken Eylül'ün elleri tekrar karnını bulmuştu bile. Sımsıkı kapattığı gözleriyle dişlerini sıkıyordu ardarda gelen hıçkırıklarla. O görüntü gözlerinin içinden çıksın bir an önce istiyordu. Zihninin derinliklerinde dönüp duruyor kaybolmak bilmiyordu. Canhıraş bir şekilde savaşıyordu kendiyle. Bir yanı ölmek için yalvarırken diğer yanı canının içindeki cana kıyamıyordu. Üzerine örtülen battaniye ile birkaç dakika sonra bitkin düşen bedeni uykuya esir oldu.

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUWhere stories live. Discover now