10.Bölüm

3.6K 207 102
                                    

Evet ben sorunlu yazarınız nihayet döndü. KPSS için durmadan çalışıyorum, bu yüzden bölüm oldukça gecikti. Bunun için gerçekten üzgünüm ama 6 kasımda sınav var ve iyi çalışmam gerekiyordu. Hâlâ eksiklerim olsada bunaldığım matematiği ekerek bölümü tamamladım. Keyifle okumanız dileğiyle...

Nasıl bir çaresizlikti yüreğindeki acı. Üstüste derin nefesler aldı sıkışan yüreği için ama çare etmedi.

"Eylül sakin ol lütfen " Galip sıkıca tuttuğu Eylül'ü sakinleştirmeye çalışırken Aslı su yetiştirdi.

"Beni babama götür... Galip beni babama götür lütfen... " diye ağladı Eylül.

"Tamam sakin ol gidelim. Eylül lütfen ağlama bak birkaç saate yanında olacağız zaten lütfen "

Galip zor sakinleştirdiği Eylül ile apartopar havaalanına gitti. Onlar havaalanına ulaşana kadar Aslı internet üzerinden onların biletlerini almıştı bile. Çok beklemeden bindikleri uçak havalandı. Eylül durmadan ağlarken Galip ne yapacağını şaşırıyordu. Çok sürmeyen yolculuk son bulurken bir sonraki adresleri hastane olmuştu. Galip, Eylül'ü önce tuvalete götürmüş elini, yüzünü yıkamıştı. Ardından onkoloji servisinde yatan babasına götürmüştü.

Eylül önünde durduğu kapıya baktı tereddütle. Galip elini sıkıca tutarak desteğini belli ederken kapıyı Eylül'ün yerine açarak elinden tuttuğu Eylül ile birlikte içeri girdi. Koca üç yıl sonra Eylül ilk defa babasını görüyordu. Zayıflamış, birazda yaşlanmıştı. Öylesine yatakta yatmak ona hiç yakışmıyordu. Eylül damla damla yanaklarından yuvarlanan yaşlarla babasına baktı. Babası büyümüş kızına acıyla bakarken Eylül küçük bir kız çocuğu gibi büktüğü dudağıyla boynunu büktü.

"Baba... " dedi.

"Mavişim! " dedi babası gözyaşlarıyla. Eylül koşup babasına sarıldı. Yılların hasreti vardı o sarılmada. Eylül hıçkırıklarla ağlarken babası sımsıkı sarıldı kızına. Dakikalarca sürdü ağlayışları. Eylül'ün annesi araya girerek ayırdı ikisini.

"Yapmayın ama böyle! " diyerek ağlamamak için kendini sıkıyordu. Birinin, dimdik hayatın yüküne, herkesin acısına omuz vermesi gerekiyordu. O kişi hep anneler oluyordu. En çok onlar özler, en çok onlar ağlar, en çokta onlar ayakta durur ve ayakta tutardı. Hemen hemen her gün Candan'ı arayarak Eylül'ü sorar, yanında olamasada durumun öğrenirdi. Ama hasret kalmak başka bir şeydi.

Eylül annesine bakarken gözyaşlarıyla gülümsedi. En çok kırılan yanının en çok ihtiyaç duyduğuydu o. Eylül sımsıkı sarıldı annesine. Onlarla arasına bunca zaman bu kadar mesafe koyduğuna şimdi pişman olsada yapacak bir şeyi yoktu artık.

"Geçmiş olsun " dedi Galip. Son karşılaşmalarında pek iyi bir manzara yoktu. Şimdi ise karşısında duran adamın yüzüne pek rahat bakamıyordu.

"Sağ ol oğlum " dedi Emin en az onun kadar bir çekinceyle. Onunda pek yüzü tutmuyordu yüzüne bakmaya.

İnsan kaybetmeden ya da kaybetme korkusu yaşamadan anlamıyordu bazı şeylerin değerini. Eylül babasının elinden tutarak, "Nasılsın? " diye sordu. "İyi misin? "

"Sen gelmişsin ya ben hiç iyi olmaz mıyım güzel kızım "

"İyi ol, çok iyi ol, sen hep iyi ol "

"Olacağım güzel kızım, senin için çok iyi olacağım " Eylül başını babasının göğsüne yaslayarak babasına bir kere daha sarıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu istemsizce.

Emin bakışlarını geldiğinden beri olduğu yerde duran damadına çevirdi. Bazı şeyleri atlatmak gerekiyordu ve bunu birinin yapması lazımdı.

"Sen nasılsın oğlum, iyisin inşallah "

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUWhere stories live. Discover now