2

26.9K 2.3K 1.9K
                                    


20.03.21
Selam

Bakalım beğenecek misiniz 2.bölümü🌸

Rüzgarlı hava.

Saçlarımı bozmasa on numara havadır. Sallanan ağaçlar, sürüklenen yapraklar ile rüzgarın uğultusu birleştiğinde sonbahara çok yakıştırdığım bir görüntü ortaya çıkıyordu. Yağmurlu havayı sevdiğim kadar severdim aslında, insanı düşünmeye teşvik ediyordu.

O soğuk rüzgar yüzünüze vururken yürürsünüz, hele kulaklığınız da takılıysa kendinizce klip çekiyormuş havasına kapılırsınız.

Çantamızın ağırlığı bizi yormuştu, ağır adımlarla önümüzdeki düz yolda ilerliyorduk. Sırtımdaki kalın hırkanın fermuarını çekip içimdeki üşüme hissini gidermeye çalıştım. Yanımdaki arkadaşım Ali'nin de benden pek bir farkı yoktu, rüzgarın başını ağırıttığı yönünde bir şeyler söyleyip duruyordu.

İçimdeki buzları eritmenin en iyi yolu birazdan görmeyi umduğum kahverengi gözleri düşlemekti. Sanki onu gördüğümde konuşabilecekmiş gibi ikimizin diyaloğa girdiği senaryolar kurgulayıp kendi kendime konuşurdum. Kulağa biraz delice geliyor olabilir, bilmiyorum.

Durakta bekleyen dolmuşun önüne kadar geldiğimizde beklediğim manzarayla karşılamamanın sonucunda yüzüm düşmüştü. Genelde tam bu saatlerde o geliyor olurdu.

"Biniyor muyuz?" diyen Ali'ye binmeyelim diye yalvarmak istesem de "Diğerini bekleyelim." demekle yetindim.

"Oğlum niye? Götüm dondu zaten."

"En öne oturmak istedim, bunun en ön kısmı dolu."

"Tek sıkıntın bu mu kanka şu an?" Kafasından kayan kapşonu düzeltirken bir yandan da açıkta kalan elini ısıtmaya çalışıyordu.

Hayır değil.

"Evet bu."

Biz söylenirken binmeyeceğimizi anlayan abi çekip gitmişti zaten. Yırtmıştım yani.

Beş-on dakikalık bir bekleme süresinden sonra görmeyi istediğim plakayla karşılaştım, ayrıca şanslı günümdeydim ki en öndeki, şoförün yanındaki koltuk boştu.

Kapıyı açıp direkt kendimi içeri attığımda Ali arkaya geçmek durumunda kalmıştı.

"Ben de burda senin arkanda dikilcem. Çantamı kucağına al bari it."

Çantasını kucağıma fırlattığında ağzımdan istemsizce bir "Ah!" sesi çıkmıştı. Gözlerinin kahvesini sevdiğim adam da telefonuna diktiği bakışlarını anlık olarak bize doğru çevirip çekmişti. Yüzünde yine o "Allahım sabır ver." ifadesi vardı.

Ali ve benim için beş lirayı yanımdaki para kutusuna bırakırken "5 lirayı bırakıyorum buraya." diye belirtme gereği duymuştum çünkü telefon ekranının içine düşecek gibiydi.

Parayı koyup koymadığıma bile bakmadan kafasını sallayarak "Tamam birader." deyivermişti. Yalnız birader demesek mi?

Telefonunu yandaki boşluğa bıraktıktan sonra dikiz aynasından dağılan siyah tutamlarını düzeltmişti. Kendine son bir bakış attıktan sonra memnun bir ifadeyle arabayı hareket ettirmişti.

Arkadan uzanıp ellerini omuzlarıma doğru atan Ali konuşmaya başladığında keşke sesinin volümünü düşürebilseydim.

"Kanki yarın akşam partiliyoruz değil mi?" Omuzlarımdan tutup sarstığında beyefendi oturuşumu bozmadan öylece durmaya devam ettim.

DOLMUŞ | bxbOù les histoires vivent. Découvrez maintenant