15

599 70 92
                                    

Önümdeki beyaz, demir kapıya vurarak biraz geri çekilip ayak seslerini duymaya çalıştım. Adım sesleri daha da yaklaştıktan sonra kapıyı bir adet pijamalı Louis açtı. "Hoşgeldin Harry." benim için açılmış olan kapıdan içeriye girerek üzerimdeki ceketi çıkarttım. "Hoşbuldum Lou."

"Ortamı hazırlarken üzerimi değiştirmeye fırsat bulamadım, kusura bakma." önümde durmuş mavi pijama altını çekiştiren çocuğa yaklaşarak yanağına hatırı sayılır bir öpücük bıraktım. "Çok sevimli olmuşsun, bence hep böyle dolaşmalısın." 

Alnıma işaret parmağıyla gerdiği orta parmağını vurunca acıyla inleyip alnımı ovuşturdum. "Acıdı!" odasına doğru çıkarken elimi tutarak beni de arkasından sürükledi. "Sevdiğim kişi için şık görünmem gerekirken o beni bu paçoz halimle sevimli buluyor, harika."

Sevdiğim kişi... sanırım bu iki sözcüğe kalbim uzun süre alışamayacaktı.

Yukarı çıktığımızda kapıyı kapatarak pek de iç açıcı olmayan odaya bakındım. Gözüme geçen sefer geldiğimde  orada olmayan, yatağının başucundaki "The Scream" tablosu çarpınca hızla tabloya doğru ilerleyerek ustaca atılmış fırça darbelerini inceledim. "Ne kadar güzel değil mi?" 

İnceleme işimi bölüp arkamda üzerini değiştiren Louis'ye kaçamak bir bakış attım. "Tabloları gerçekten seviyorsun." 

Ben tabloyu inceleme işine devam ederken Louis masasına doğru ilerleyerek sandalyelerden birine oturdu. "Artık başlayalım mı?" gözlerimi tablodan alarak masaya doğru ilerlediğim sırada Louis'yi süzme fırsatı yakalamıştım. Üzerine giydiği koyu turuncu kazağı ve altındaki siyah jeans ile ne kadar kusursuz göründüğünün farkında bile değildi.

Boş sandalyeye oturarak masada bulunan kitap defterlerde gözlerimi gezdirdim. Louis elindeki edebiyat kitabını kurcalarken bana döndü. "Önce hangisinden başlayalım?" omuzlarımı silkerek gökyüzü gibi bakan gözlerine odaklandım. "Benim için fark etmez."

Kurcaladığı kitabı masada ortalayarak konu başlığını gösterdi. "O zaman edebiyattan başlayalım, çünkü bu çocuk edebiyat yapamıyor." kıkırdayarak konu başlığına baktım. "Neden romantik olmadığın belli oldu." 

Gözlerini büyülterek gülümsedi. "Romantik değil miyim?" kafamı iki yana sallayarak yalandan burun kıvırdım. "Kesinlikle berbatsın." birkaç saniye suratıma baktıktan sonra dudağını büzdü. "Sanki sen çok romantiksin. Seni o kadar Love Cafe'ye götürdüm, aşkolsun." 

Biraz düşününce kendimin de romantiklik konusunda tam bir facia olduğu kanısına vardım. "Peki peki haklısın, ikimiz de bu konuda berbatız." tek kolumu masaya koyarak yanağımı avucumun içine yasladım.

Kitabı kapatarak sandalyesini bana doğru döndürdü. "O zaman şöyle yapalım." eline boş bir kağıt ve siyah mürekkepli bir kalem aldı. "Bende sevdiğin özelliklerle ilgili iltifatlarda bulun, ben de bunları not alayım. Sonradan bakıp bakıp sırıtırım." dilimi çıkartarak baş parmağımı aşağıya döndürdüm. "Ezikçe."

Kalemin arkasını masaya birkaç defa vurduktan sonra gene dudaklarını büzdü. "Hadi ama Horald." belli ki birileri romantik olmadığı gerçeğini kendine yedirememişti. "Tamam tamam." dedim kıkırdayarak.

Aklıma gelen ilk şeyi söyleyerek karşımdaki çocuğun gülümsemesini sağladım. "Gülüşün... gülüşünü seviyorum." kağıda eğilerek söylediklerimi yazmaya başladı. "Hatta öyle ki gülüşünün etrafa ışık saçtığına yemin edebilirim." kağıdın üzerinde biraz daha oyalandıktan sonra sırıtarak kafasını kaldırdı. "Bu söylediğin çok klişe ama sen söyleyince nedense hoşuma gitti." 

LOULOU - ( Larry )Where stories live. Discover now