Bölüm 26

147 13 10
                                    


Karanlık taraf, senin karanlık tarafını aradım

Ama ben tam, tam, tam, tam buradaysam?

Ve kendimi yok yere cezalandırdım

Ve yıllarca yansımamdan nefret ettim


       Doğa onlara tamamen sonbaharı getirdi. Hava yağıp yağmamakta kararsız, öğlen güneşli ve sonrasında kapalı hava. Hiçbir şeye karar veremeyen doğa. Mevsiminin sebzelerini verir ama yine tüm yapraklar dökülür, dallar kurur. O gün de çok yağmur vardı. Tae, Jin, Olivia, Namjoon, Hoseok, Yoongi, Jungkook, Jimin...Hepsi kendi bulundukları yerde aynı şeyi düşünerek camdan dışarı baktılar. Gökyüzü sanki bugün onlar için ağlıyordu. 

        Babasının öldüğü gün geldi Jin'in aklına. O zaman da böyle yağmur vadı. O an akına geldiğinde birden gök gürledi ve irkildi. Hepsi de üstlerinde öyle bir ağırlık hissediyordu ki daha fazla iş yapamayacaklarını fark ettiler ve çalışanlarına da kendilerine de izin verdiler. Jin'in Tae'ye ihtiyacı vardı. Bu seferki bu karanlık yağmurda onunla birlikte olmak istiyordu. Onun her bir zerresine, yaralı kalbini iyileştirmesine, bir dokunuşuyla her şey geçecek hissi vermesine ihtiyacı vardı.Böylesine mucizevi bir sevgi nasıl mümkün olabilirdi ki? Her seferinde ikisinin de aklı almıyordu. Tüm patlamanın ortasında kalmış gibilerdi.

       Jin Tae'nin evine geldiğinde kapının önünde öylece dikilen Tae ile karşılaştı. Neden beklediğini bile sormadan direkt koştu ve kendisine çekerek dudaklarına yapıştı. Tae'nin öpücüklerine arar vererek karşısında duran dünyalar güzeli adama baktı ve yanağını okşayarak gülümsedi. Öpücükleri gittikçe derinleşecekken Tae onu elinden tuttu ve eve doğru götürdü. İçeriye girdiklerine ıslanmış montlarını çıkarırken öpüşmeye devam ettiler. Sanki her an ikisinden biri kaybolacak gibi öpüşüyorlardı. Konuşmalarına,hissettiklerini söylemelerine gerek yoktu. Gözlerinin içine baktıklarında her şeyi anlıyorlardı, bunun için ikisi de konuşmak yerine sadece her bir zerrelerinin zevkine varıyordu.

       İkisi de ilk öpüştükleri zamanı anımsadılar. Uzun zamandır arkadaş oldukları için ne yapacaklarını bilemiyorlardı, 18 yaşındalardı. Her şey çok yeniydi onlar için. Tae utangaçtı, Jin ise ondan büyük olmanın verdiği güvenle hiç çekinmiyordu. Okulun çıkışında 10 dakikalık mesafede ormanlık bir alan vardı. Zaman geçirmek istedikleri zaman oraya giderlerdi çünkü kimse olmazdı.

        O gün de öpüşme gibi bir planları olmasa da Jin karşısındaki bu güzel oğlanın tatlılığına dayanamadı ve onu hiç ummadığı anda ağaca yaslayarak öptü. Taehyung tecrübesiz olduğu için utandığını biliyordu fakat ona güven vermek için bir eliyle onun elini diğer eliyle ise belini sardı. Jin Tae'nin o zamanı tekrar hatırlaması için yine aynı şeyi yaptığında Tae bu sefer minik bir kahkaha attı. Jin onu yatağa yatırdığında hala gülümsüyordu. Yavaşça ellerini Jin'in gömleğinin düğmelerine indirdi. İkisi de bu tutkuya tüm zerreleinde hissediyordu. Jin de onun üstünü çıkardığında kendisine ait olduğunu göztermek için güzel bebeğinin önce boynuna ardından köprücüklerine minik morartılar bıraktı. Bu gece tek isteği onu mutlu etmekti.

        Jin Tae'nin içine girdiğinde ikisinin de ağzından derin bir inleme kaçtı. Daha fazla hızlandığında Tae zevkten ağlamaya başladı. Bu görüntü Jin'in daha fazla mümkünmüş gibi yükselmesine sebep oldu. Uzun zaman sonra ilk defa zevkten ağladığını görüyordu. Tam ikisinin de son geldiği anda yüzlerindeki gülümsemeyle birlikte tekrar ağlamaya başladılar. Bu sefer zevkten değildi. Hayatlarının ne hale geldiğinin ağlamasıydı. Taehyung Jin'in ağlamasına asla kıyamıyordu. Çünkü on sene önce de yalnız başına böyle ağladığının farkındaydı. Narin hareketlerle gözyaşlarını sildi ve yavaşça gözlerinden öptü. Tüm yüzüne minik öpücükler kondurdu. Onu kollarının arasına aldı ve sımsıkı sarıldı. İkisi de birbirinin en kıymetli şeyiydi. Biliyorlardı ki bir gün hayatlarından herkes gidecek bile olsa onlar birbirleri için bir arada kalacaklardı.

INTO YOUWhere stories live. Discover now