13. Bölüm

3.4K 149 1
                                    

Hepsi şaşkındı. Böyle bir şeyi beklemiyorlardı. Keşke şaka olsaydı, keşke görev icabı böyle bir şey olsaydı. Kızmazdım ki.

"Ne dersin sen kızım?" Elimi kalbime götürdüm. "Bir su getir Mihri." Diye kükredi âdeta. Hemen yanıma gelip oturdu ve elini sırtıma koydu. "Sakin ol kızım." Verilen suyu Mihri denilen kızın yardımı ile içmiştim.

"Sakinim. Hâlâ alışamadım bu duruma. Hoş alışılacak bir şeyde değil."

"Sen anlat hele şu olayı." Derin bir nefes aldım ve vurulduğu andan itibaren zor bela anlattım. Sıra geldi ölüm emrinde.

"Fatma Milan." Dedim sinirle. "Efkanın uyanmayacağına içten inanıyor. Bir doktor tutmuş. Bu hafta sonu onu öldürecek. Nolur yardım edin. Yalvarırım yardım edin bana. Ben inanıyorum benim kocam uyanacak." Karşımda oturmuş ellerini yumruk yapmış bir şekilde sinirle etrafına bakan ağaya bakıyordum.

"Oğul." Diyerek en büyük oğluna döndü. "Hazırla aşireti. Efkan ağamı buraya getireceğiz ve Mardin'in tüm girişleri çıkışları Milan aşiretine yasaklanacak. Efkan ağam uyanana ve kendini toparlayana kadar hiçbir Urfalı gelmeyecek buraya. Hanım ağanızın ailesine de haber verin. Bundan sonra isterseler burada onlara bir ev ayarlayalım. İsterseler orada kalsınlar."

"Emrin olur babam. Hemen ayarlıyorum." Diyerek ayağa kalktı.

Rahatlamıştım.

~Efkan Türkoğlu (18 yaşında)~

Elimde ki çantam ile birlikte Ankara'ya gelmiştim. Ailemi geride bırakmış amcamın izinden gidiyordum. Tek ihtiyacım kalacak bir yer.

Sallana sallana sokak sokak gezerken küçük bir kıza rastladım. Her yeri yara bere içinde hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve karşısında ki adam yüzünden ellerini vücuduna siper ediyordu.

Ne yapmam gerektiğini biliyordum. Tereddüt dahi etmeden çantamı yere atıp koşarak adamın üzerine atladım. Tekme tokat dövdüğüm adamı yerde kanlar içinde bırakıp küçük kızı ayağa kaldırdım. Tahmini benden 6 yaş küçük olan bu kızı çantamı alarak parka götürdüm.

Üzerine kendi tişörtümü verip giymesini sağladım. Altında bir tayt vardı ama üst tarafında bir şey yoktu.

Tabiki bakmıyordum. Sadece yaraları dikkatimi çekiyor ve ister istemez gözüm yaralara kayıyordu. Bu da vücuduna bakmışım hissi verdiği için tişört vermiştim.

"İyi misin?" Diye sordum. Ne kadar saçma bir soru.

"Evet. Teşekkür ederim." Gülümsedim. Ağlamaktan gözleri şişmiş burnu kızarmıştı. O kadar tatlı ki. Kendine gel Yiğit!

"İsmin ney?"

"Doğa Canay." Başımı salladım.

"Bende," durdum. İsmimi değiştirmek istiyordum. "Aslında ismimi değiştireceğim de acaba diyorum bana ismimi sen vermek ister misin?" Kafası dağılsın diye ondan istemiştim.

Hevesle başını salladı ve ellerini çenesinde birleştirip düşünmeye başladı.

Dudakları büzülüyor, kaşları çatılıyor ve gözleri kısılıyor. Ulan yerim ben bunu!

"Buldum." Diye bağırdı. Sonra bana döndü. "Efkan olsun. Efkan Türkoğlu." Soyismi nasıl yaparım bilmiyorum ama bir şekilde bu kızın dediğini yapacağım.

"Tamamdır küçük hanım. Hadi seni evine bırakalım." Hava karanlık değildi. Hatta saat daha akşam 6 idi.

Doğayı evine bırakırken bana sorduğu soruların bazılarını cevapladım.

"Nerede kalacaksın?" Diye sorunca düşünmeden cevap verdim.

"Şimdilik bir otelde kalacağım." Deyince kaşlarını çattı.

"Beni burada bekle." Deyip koşarak yanında durduğumuz eve girdi.

10 dakika sonra koşarak yanıma geldi.

Elinde tuttuğu anahtarı bana verdi.

"Annem ve babamın ayrıyetten 1 artı 1 evleri var diye biliyorum. Kimse de oturmuyor. Al sen otur." Başımı olumsuz anlamda salladım. Kaşlarını çattı bana. "Bana bak! Ben böyle teşekkür edeceğim! Dediğimi yap!" Ulan bu kız tam benlik ha. Ama çok küçük işte. Tüh!

"Tamamdır güzellik. Öyle olsun bakalım." Hemen şirince gülümsedi ve anahtarı verdi. Adres yazılı kağıdı da verip yanağımı öptü ve eve koştu. Elim yanağımda boş boş sırıtarak adrese doğru gittim.

EFKAN&CANAY (Tamamlandı)Where stories live. Discover now