01 : sorular ve sorunlar

15.3K 1K 1.2K
                                    


"İşte, yine buradayız."

Önünde bugüne kadar bilmem kaç bininci kez dikildiğimiz fakültenin girişini süzerken ve kurduğum cümle zihnimde tekrarlanırken derin bir iç çekme isteği doğdu içime, yine ve yine. İyi kötü üç yılını geride bıraktığımız okulun dördüncü yılına başlarken bile neden burada olduğumuzu bize sorgulatan bölümün öğrencileri olarak girişe koca harflerle yazılan ismi aldığım derin nefeslerden birini verirken mırıldandım farkında olmadan.

"Felsefe.."

Kimse duymaz sanarken, yanımda, bu üç koca yılı benimle atlatan Changbin sırıtarak bana dönmüş ve dalga geçmeye en müsait bakışlarını üzerime dikmişti.

"Ne o? Heyecanlı mısın yoksa?"

Cevap vermemi beklemeden savruk gülümsemesiyle giriş kapısına ilerlediğinde göz devirerek, el mahkûm peşinden ilerledim. Dersliklerden önce kafeteryaya uğrayacağı kaçınılmaz bir olaydı, dolayısıyla itiraz etmeden takip ettim onu. Bunca yıl beni de alıştırmıştı dersten önce bir şeyler içmeye. Aksi takdirde derslerde uyuklayıp duruyor, nemrut hocalardan çocuk gibi azar yiyordum. Bir diğer anlamda, Changbin'e itiraz etmeye pek şansım yoktu yani.

"Bana da alsana, oturacağım."

Changbin saatimi kontrol ederek kurduğum cümleme başını sallayarak karşılık verdiğinde ders için henüz vaktimizin olmasının rahatlığıyla kenardaki boş masalardan birine geçip oturduğum yerde arkamı yaslandım. Yılın ilk günü olmasına rağmen hatrı sayılır bir kalabalık vardı ve sahiden de herkesin üzerinde anlam veremediğim bir heyecan vardı. Sahiden bölümlerini bu kadar seven insanlar mıydı hepsi? Ya da ben mi bu konuda umursamaz davranıyordum? Yine de, lise okumuyorduk sonuçta. Tüm tatilin değerlendirmesini yapacakları yaşta değildik ya?

Changbin elinde iki büyük kahve bardağıyla gelip karşıma oturduğunda bana ait olanına avuçlarımı sarıp etrafa bakmaya devam ettim. Changbin de benim gibi insanları izmeye başladığında gözümüze üç dört kişilik bir grup takıldı. Böbürlenmek gibi olmasın, dördüncü sınıf olduğum için değil de, onlar birinci sınıf olduklarını fazlasıyla belli ettikleri için acırcasına sırıtmadan edemedim.

Bana kalsa, bilinçli bir şekilde felsefe okumaya gelmek pek akıl kârı değildi. Şahsi konuşmam gerekirse liseyi bitirmeden önce üniversite bölümleriyle çok da ilgilenmiyordum. Babam psikoloji okuyup kendimi adam etmemi istediği için, soranlara psikoloji istiyorum derdim sadece. Tabii haylaz bir ergen oluşumun yanına sorumluluk nefretim de eklenince tabii ki psikoloji tutturamamış, bari alanımdan bir şeyler okumuş olayım diye felsefe yazmıştım. En aptal akıl yürütmelerden biriydi bu muhtemelen. Çünkü felsefe bölümündeki ilk yılımda sert bir tokat gibi çarpmıştı yüzüme felsefenin psikoloji ile herhângi bir alakâsının olmadığı. Eh, yatay geçişle uğraşamayacak kadar tembel olduğum için de burada kalmaya karar vermiş, diğer bölümlere nazaran biraz daha kolay olduğu için aileme de felsefeyi seviyor rolü oynamıştım bir süre.

Changbin ise sırf lisedeki felsefe hocasına inat felsefe okuyordu. Ciddiyim, tanıştığımızda anlattıklarına göre en kapsamlı bölüm hikâyesi bu. Performans ödevindeki filozofun görüşlerine kendi yorumunu kattığı için hocasıyla mantık ve gerçek kavgasına girmiş, iddia sonucunda da felsefe bölümünü yazmıştı. Bu hikâyeyi ilk dinlediğimde, yani birinci sınıftayken ona pişman olup olmadığını defalarca sorsam da net bir şey söyleyemezdi. Ta ki ikinci sınıfta söz konusu filozofun lisedeki hocasının söylediği görüşlere sahip olduğunu öğrenene kadar. İnadı iki yıl sürüp hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı yani. O günden sonra da herhângi bir inat ve hırsı olmadığı için öylesine ya da geçmek için okumuştu bu bölümü. Ama kitap okumayı ve bir şeyler araştırmayı çok severdi Changbin. Bu yüzden benim kadar yakınmazdı bu bölümde olduğu için. Buna rağmen bölümde en iyi anlaştığım kişi her zaman o olmuştu. Dolayısıyla Seungmin ile ev tuttuğumuzda da onu da aramıza almamız pek güç olmamıştı.

21st century's dumbs│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin