15 : çıkmaz haftası

5.3K 760 415
                                    


(Minho)

Bir gün, üç gün, beş gün, bir hafta.. Yoktu. Tam bir haftadır hiçbir derse gelmemişti. Son görüşmemizin, daha doğrusu son iletişimimizin bir kıskançlık üzerine atılmış mesaj olması ne kadar düşünürsem düşüneyim aklıma gelmeyecek bir gerçekti. O gün bugündür, ne bir mesaj düşüyordu telefonumun bildirim paneline ne de onu görüyordum. Başlarda mantıklı bir açıklaması olabilir diye ses çıkarmasam da Changbin'in de olmayışı endişemi gittikçe arttırmaya başlamıştı.

Evet. Kabul etmenin beni hayli zorladığı hadiselerden birisi de bu endişeydi. Jisung'un, benim için sıradan bir öğrenci olmadığını kabullenmenin yanında bir hiç kadar değersiz kalsa bile, bu da zordu. Benim konumumdan bakan herkes için zordu ya da. Hasta olabilirdi, işi çıkmış olabilirdi, ya da beni ilgilendirmeyecek herhangi bir şey olmuş da olabilirdi.

Ama ilgilenmemek elde değildi. Onu merak ediyordum.

Bu bir hafta için de geçerliydi tüm olanlar. Bu fakültede göreve başladığım ve onun dersine girdiğim ilk günden beri, kendimi geri çektiğim hiçbir an işe yaramamıştı. Öyle bir karakteri vardı ki Jisung'un, ona karşı bambaşka bir insan olduğumda bile kabul etmişti beni. Oynadığım hiçbir oyunu karşılıksız bırakmamıştı. Amacı hep bir seviye daha atlamak, beni bile bile kafa tutmaktı.

Bu huyunu seviyordum işte. Gizlemiyordu kendini. Beni alttan da almıyordu. Hayatın neresinde olursa olsun böyle olması gerekirdi zaten insanın. Ve Jisung bunu öyle güzel benimsemişti ki, öğrencilerimden yalnızca biri de olsa onu fark etmemek imkânsızdı. Özellikle bana karşı bu denli belli ederken.

Elbette bir öğrencinin öğretmenine karşı bu tavırları sergilemesini kimse hoş ya da normal karşılamaz. Bu yüzden böylesi katı kurallarla çıkmıştım karşılarına. Yaşananlar herkesçe bilinse belki bu kadar girmezdim gaddar öğretmen kalıbına, fakat anlatmak, bildirmek gibi bir amacım da olmamıştı hiç. Eğer insanların her şeyi anlamasını sağlamaya çalışsaydık iyi ve kötü kavramlarını ayırt edemezdik zaten. Ben de varsın kötü olsun taraftarıydım işte. İyi olanlar öğrencilerime kalabilirdi, biri mevzunun dışında kalacaksa eğer o kişi olmayı sorun etmezdim.

Yine de, herkesin olduğu gibi her şeyin de bir sınırı vardı. Zorluğun, abartının, ilginin ve sevginin de belki.

Bizse sınırları çoktan aşmıştık Jisung ile. Şartları iyiden iyiye zorlamış, son hakları kemiriyorduk.

Beni, gerçek olan beni gören Jisung'un karşısında numara yapamazdım artık. Çünkü anlardı. İnsan analizinde iyi olmanın hiçbir önemi yoktu Jisung'a bakarken. Çünkü o kendini öyle belli ediyordu ki karşısındakine, direnemeyeceğinizi anlıyordunuz.

Gerçi benim bu direnişten vazgeçmem de diğer kabullenişler gibi zamanımı aldı. Tamamen inanmak istemediğim için. Her seferinde farklı bir engel çıkarsam da karşısına, tutarsızlığın dibini sıyırsam da, her birini tek tek aşmıştı o. Nasıl başarıyordu bilmiyorum ama bir şekilde üstesinden geliyordu. Ve bunu yaptığı her seferinde hayranlığımı biraz daha arttırmayı başarıyordu. Ondan uzak kalmaya çalıştığım her an bu hayranlık aklımdakileri dürtüyor, boş vermemi öncelikli sıraya çekiyordu.

Her ne kadar tarif edemesem de, Han Jisung tüm algılarımı darmadağın edip sınırlarımı hiç korkmadan aşmıştı. Ve benim pes edişime, onu hissettiğim gece koca bir adım atılmıştı.

Düşünceler bir şekilde görmezden gelinir yahut geçiştirilirdi çünkü. Ama onu hissetmekten kaçamazdım. Apartman merdivenlerinde bırakıp kaçmış olsam bile, bu gerçek peşimi bırakmazdı. Bu sanki bir zarfa mühür basmak ya da bir kilidin anahtarını okyanusun derinliklerine savurmak gibi gelmişti o an. Ciddiyim, çoğu zaman mantığıyla hareket eden bir adamken bana hissettirdikleri bunlardan ibaretti.

21st century's dumbs│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin