17 : deli cesareti

6.5K 735 832
                                    


Son gün. Sonrasında bir daha okul sınavı yüzü görmeyeceğim son gün. Tuhaf gelebilir ama bu bizi rahatlatsa bile garip bir hüzün de bırakıyordu gerisinde ister istemez. Mezun olacak olmanın getirdiği aptal duygusallık mıydı bilmem, yine de bunca senedir sadece kurtulmayı beklediğim fakültenin son günleri beni gerçekten hüzünlendirmeye başlamıştı. Hele de bugün, tüm finallerin noktasını Bay Lee'nin sınavıyla koyacak olmak.

Evet, benim için hazırlattığı notlar sayesinde vizelerin hepsini sorunsuz atlatmıştım. Verdiği notlar yetmezmiş gibi kendi de her an yardımcı olmuştu çünkü. Çalışırken bir anda yardıma ihtiyacım olup olmadığını soran mesajlarını alıyordum. Bunun beni şımartmasına her ne kadar engel olmaya çalışsam da hâlâ arada Changbin'le atışmamıza neden oluyordu. Tabii elinden bir şey gelmediği için yakına yakına Seungmin'in arkasına sığınıyordu bir şey söylesene savunmasıyla. Seungmin de kaçacak delik arayıp duruyordu tabii.

Onun finalleri bizimkinden birkaç gün önce bitmişti ama bizim gibi onun da hâlâ teslim etmesi gerekenler vardı. Yine de söylenmezdi Changbin kadar, çünkü seviyordu bölümünü. Ders işlenmese bile son güne kadar giderdi muhtemelen.

Fakat şu an evde derin bir sessizlik vardı. Ben yatağımda alarm sesine uyanırken evin geri kalanından hiç ses gelmiyordu. Alarmı kapatır kapatmaz önüme düşen ekranda Bay Lee sayesinde oluşturduğum playlistin açık olduğunu görmem bir oldu. Sanırım yine onun sayesinde uyumuştum.

Sırıtıp durarak aşağı yukarı on dakikada giyinip çıktığımda odamdan, Changbin'in kapısının aralık olduğunu gördüm. Ama içerisi boştu. Bensiz gideceğine ihtimal vermediğim için bu defa Seungmin'in kapısına ilerledim ve kapalı kapıyı sessizce açmaya çalıştım. Kafamdaki sorular bir anda dağıldı sonra. İkisi birbirine sarılmış, derin bir uykudaydılar. Gerçi birbirine sarılmış demek doğru bir tabir miydi pek emin değilim. Seungmin sırt üstü yatıyor, neredeyse üzerinde olan Changbin'in göğsündeki saçlarına tutunuyordu. Bugüne kadar gelmek epey sancılı olmuştu onlar için de, bu yüzden yüzümde hafif bir gülümsemeyle geri çıkıp mutfağa ilerledim. Üstün(!) becerilerimle ikisine de kahvaltı hazırlayabilirdim sanırım.

Yani, hepimiz için birer sandviç, omlete benzeyen bir şeyler ve birkaç kahvaltılık iş görürdü diye düşünüyordum en azından. Ya da görmek zorundaydı. Tekrar girdiğim Seungmin'in odasında ikiliye sessizce yaklaşsam da sesimi o kadar da kısık tutmadan seslendim iki aptal arkadaşıma. Aynı zamanda Seungmin'in dağılmış saçlarını geriye doğru tarıyordum parmaklarımla.

"Seung, alarm kurmayı unutmuşsun sanırım. Uyanın hadi."

Changbin'in kulağına bağırmadıkça ya da onu yataktan düşürmedikçe uyanmayacağını bildiğim için önce Seungmin'i uyandırmak en mantıklı karardı. O da hemen aralamıştı zaten gözlerini. Changbin'e sarılı kollarını çözüp ağır ağır esnemiş, sonra da kaşlarını çatarak üzerinden itmişti Changbin'i. İşte şimdi gerçekten ayıktı.

Uykusundaki ani itilmelere karşı dik duramayan Changbin en savunmasız hâliyle ayaklarımın önüne düştüğünde benim kahkahamın yanına eklendi acı dolu iniltileri.

"Ne oluyor yine be?"

"Kahvaltı hazırladım."

Onun gibi Seungmin de bana döndüğünde şaşkınlıkla, başımı sallamak zorunda kalmıştım. Aylar süren bir bunalım değildi sonuçta, bir şekilde devam etmem gerektiğini çok iyi biliyordum. Bundaki en büyük desteğim de Bay Lee'ye eğitimi için çalışıp duran babası olmuştu. Onu hiç tanımıyor da olsam, oğlunun bugünleri için harcamıştı kendi hayatını. Ve eğer benim babam da sırf bu yüzden beni Kore'ye geri gönderdiyse, hakkını vermem gerekirdi. Tekrar birilerini kaybetmeden önce.

21st century's dumbs│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin