11 : uzatmaları oynamak

6K 793 612
                                    


İki hafta daha. Kimi gün bana asla yetmezken kiminin de su gibi akıp gittiği bir dönemdeydim. Bu yaşıma kadar aldığım her karar ertesi gün boş verildiği hâlde şu an sürdürdüğüm düzene gireli neredeyse bir ay olacaktı. Sosyal hayatımı Seungmin ve Changbin ile sınırlı tutmak her ne kadar can sıkıcı bir gerçek olsa da bu da bir zorunluluk gereğiydi işte. Çoğu zaman odamdan, kütüphaneden ya da bilgisayarın başından ayrılmak için vakit bulmak imkânsıza yakın geliyordu.

Bu ciddiyetin farkında olan yalnız ben değildim ama. Artık Changbin de bundan kaçamayacağını anladığı için kendini çalışmaya zorluyordu. Seungmin'in de bizden bir farklı olduğu söylenemezdi tabii, son yıl herkes için bir eziyetti. Vizeler bitene kadar evde hüküm süren bu sessizlik ve yorgunluk hâli hepimizi yerle bir etmişti şimdiden. Finalleri düşünmek bile istemiyordum açıkçası.

Evdeki duruma biraz daha değinecek olursam, Seungmin artık eskisi gibi bize yemek hazırlayamıyordu. Biz iki beceriksiz de tuttuğumuz her şeyi perişan edebileceğimizden, paketli gıda tüketmekten heder olmuştuk artık. Sırayla her gece bir kişi ramen hazırlıyor ve diğerlerinin kapısına bırakıp odasına geri kapanıyordu. Bir ara Changbin'in annesi ziyaretimize gelip adamakıllı doyurmuştu karnımızı, o kadar. Bir hafta boyunca da Bayan Seo'nun dolaba doldurduklarıyla idare etmiştik. Bizim gibi o da oğlunu ilk kez böylesine yoğun gördüğünden dolayı hiç kıyamamıştı ayrılırken. Biraz daha kalmak istese de Changbin hayırsız bir evlat olduğu için üçüncü gece postalamıştı kadını evine.

Bir de şöyle bir durum vardı tabii, arada benim gibi kütüphaneye kalan Changbin sırf işine geldiği için bu teklifi Wooyoung'a yapıyordu onunla notlarını paylaşması ve yardımcı olması için. Bu da evdeki yerli yersiz tartışmaların önünü açıyordu doğal olarak. Changbin'e ben de kızıyordum, Wooyoung hassas bir çocuktu sonuçta, onu kullanıyor gibi davranması, hatta ben arkadaşıma yakıştıramadığım için direkt söylemesem de resmen kullanması, hoş bir durum değildi tabii ki. Fakat benim aksime bunu abartan elbette Seungmin olmuştu.

Bazen bunun birkaç sene önce biten ilişkisiyle bir alâkası olup olmadığını düşünmüyor değildim. Oradan beri haksızlığa gelemez ve birinin duygularıyla oynanması nasıl hissettirir, çok iyi biliyordu. Ama aynı evin içinde üç arkadaşken benden fazla tepki göstermesi de dikkat çekmiyor değildi. Herkes böylesine yoğun ve yorgunken tartışmaya fırsatımız kalmıyordu tabii ama birbirimizi gördüğümüz kısıtlı zamanlarda da görmemiş gibi davranmaları içimi huzursuz ediyordu artık. Buna yakın bir zamanda el atmam gerektiğinin farkındaydım fakat nasıl yapacağımı gerçekten bilmiyordum.

Düşünmeyi biraz daha ertelemeye karar versem de tüm odağım dağılmıştı işte. Etrafımda harıl harıl çalışan insanların olduğu kütüphanede, sadece benim duyabileceğim yükseklikte derin bir iç çekip arkama yaslandım. Başım sandalyenin üzerine düştüğünde bir süre tavanı, kitaplarla dolu rafları ve içeriye yansıyan sokak lambalarının titreyişini seyrettim. Başımda kuvvetli bir sızı vardı çünkü buraya Bay Lee'nin hazırladığı lanet sınavdan çıkıp gelmiştim.

Öğrencinin canına okumak nedir, çok iyi biliyordu. Tabii bunu neden yaptığı konusuna hâlâ ve asla akıl erdiremiyordum. Sınavı bitirip kalktığımda kürsüsünün arkasında duran bedeni gözlerini bir an bile ayırmadı üzerimden. Tüm sınav boyunca sıramın yanında dolanarak dikkatimi dağıtıp durmuştu zaten. O an da, bakışlarıyla marifetinin beni ne hâle getirdiğini gururla izliyor gibiydi bakışları.

Bense kağıdımı kürsüsündeki kağıtların üzerine resmen çarptım. O gözlerini bir an bile kırpmadı tabii, ben bile ürkmüştüm bu çarpmanın etkisiyle. Fakat tüm o saniyeler ikimiz için de hiçbir anlam ifade etmezmiş gibi benim arkamı dönmemle uçup gitti. Çıkar çıkmaz sınıfın kapısını çarpmam da asıl noktayı koydu bu sözsüz çekişmemize.

21st century's dumbs│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin