18 : verilmesi gereken karar

5.4K 715 173
                                    


"Hayır baba, teslim etmem gereken iki ödev kaldı fakat ikisi de bitmek üzere zaten."

Yorgun argın ayrıldığım kütüphaneden eve dönerken arayan babamın ardı arkası kesilmeyen sorularını cevaplıyordum bugün de. Ben Kore'ye döndükten sonra o da işe geri başlamıştı fakat eve geç dönmek için her gün kendi kafasına göre mesai yapıyordu. Annemin olmadığı o eve ne kadar geç giderse o kadar iyiydi onun için. Eh, her gün her gün mesai yapacak kadar işi olmadığı için de sürekli beni arar olmuştu günlük rapor almak adına. Elbette yakınmıyordum bu durumdan fakat daha dün anlattığım her şeyi bugün tekrarlamak biraz komikti benim açımdan da.

"Havalar nasıl? Dikkatli giyiniyor musun?"

"Oradaki gibi olmadığına emin olabilirsin, gittikçe ısınmaya başladı ayrıca. Merak etme sen."

"Jisung, bir de.. şey soracağım."

"Hm?"

"Mezuniyetinden sonra ne yapacağına karar verdin mi?"

Soracağı bir sorunun varlığından bahsederken olduğu gibi, dile getirirken de birden değişen sesi yüzümü düşürdüğünden, bu verecek bir cevabımın olmayışına işaret ediyordu. Senenin başında Bay Lee'nin yazmamızı istediği kariyer planı geldi aklıma birden. İki gün önce tekrar yazmamızı istemişti ve sırf başımdan savmak için tekrarlamıştım aynı cümleleri. Ama o gün de yankılanmıştı kafamda aynı sorular. Ne yapmak istediğimi bilmiyordum.

"Vermedim."

"Artık bunu düşünmeyi ertelememen gerekiyor Jisung."

"Her neyse, bu gece ne yiyorsun?"

Onu geçiştirmenin en mantıklı seçenek olduğuna karar verdiğimde yüzümü göremediği için biraz olsun şanslıydım.

"Henüz karar vermedim, eve gidince bir çaresine bakarım merak etme sen."

"Her seferinde böyle diyorsun ama merak ediyorum baba. Aklım sende kalıyor."

Hattın öteki ucundan geçiştirici bir gülme sesi duyulduğunda ister istemez bana da yansıdı bu.

"Bunu söylemesi gereken benim sanıyordum."

"Ama ben Seungmin ile yaşıyorum."

"Ah, doğru ya. O çocuk bir harika."

"Öyle değil mi? Artık Changbin ile birlikteler."

"Sahiden mi? İkisi adına çok sevindiğimi ilet lütfen."

"İletirim." Gülümseyerek ilerlemeye devam ederken ayakkabımın burnuna çarpıp duran çakılla oynamaya devam ediyordum. Babamı biraz tanıyorsam şu an sıra bana gelmeliydi.

"Sen ne yaptın? Açılabildiniz mi o bahsettiğin çocukla?"

Açılmanın da ilerisinde her şey o çocukla(!), ama bunu sana söyleyemem..

"Ah.. buraya geleceğini biliyordum. Daha sonra konuşsak bunu, olmaz mı?"

"Canını sıkan şeyler mi oldu yoksa?"

"Hayır, sadece biraz karışık ve şu an çok yorgunum. Bir an önce eve gitmek istiyorum."

"Tabii, öyle yap oğlum. Konuşmak istediğinde senin için burada olacağım."

"Seni seviyorum baba. Lütfen güzelce ye."

"Ben de seni seviyorum ufaklık, dikkatli git."

Telefonu kulağımdan çektikten sonraki an babamın sesinin gidişi gibi yüzümdeki tebessüm de gitti anında. Onu daha önce de özlüyordum elbette ama annemin gidişinden sonra iyice bağlanmıştık birbirimize ve bu olanlar artık canımı sıkıyordu. Ev yemeği yiyor muydu, gece erken uyuyor muydu, sıkı giyiniyor muydu.. Annem hayattayken bir an bile düşünmediğim her şeyi en ince detaylarıyla düşünür olmuştum. Özellikle bir de beni düşünmesin diye kendime ekstra dikkat ederken.

21st century's dumbs│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin