10. Bölüm ''Kalbinin Sesi''

767 78 88
                                    

''Soner?''

Elimdeki telefona bakarken bana seslenilmesini duysam da tepki veresim gelmiyordu.

Önümde Kamil'in Instagram hesabı açıkken dalgın dalgın fotoğraflarda geziyordum. Fazla aşağı inince Aziz ve Turgut'la koyduğu fotoğrafa baktım. Üçünün de üstünde beyaz lise gömleği vardı. Köşelerinde lisenin armasını bile görebiliyordum.

Turgut kıravatını boynuna öylece atmışken Aziz'in kıravatı düzgün takılmıştı. En son gözlerim gülünce kısılan kahverengi gözleri buldu fotoğrafta. Kafasına bağladığı kıravata gülümsedim. Hoş adamdı gerçekten. Bakışlarım yüzünde dolandı.

Burnu kırık değildi. Ne zaman kırıldığını orada da merak etmiştim ama ne o samimiyetimiz vardı ne de zamanımız.

Fotoğrafı incelmeye devam ettim kırık ekranımın müsaade ettiği kadarıyla.

Sıranın üstünde oturmuş bacaklarını iki yana açmıştı. Gülerek Turgut'a bakıyordu. Karşısında ise Turgut yüzünü buruşturmuş Kamil'le Aziz'e bakıyordu. Neden böyle olduklarını merak etmeden edemedim. Bakışlarım fotoğraftaki son kişiye geri döndü. Aziz ayakta durmuş elini cebine atmıştı. Hepsi çok küçük gözüküyordu, aynı zamanda cılız.

Fotoğrafı kimin çektiğini merak etmeden edemedim. Böyle bir ânı neden yakalamışlardı?

Sayfayı daha da aşağı kaydıracakken kapımın açılmasıyla hızlıca ekranı tuş kilidi yaparak kapattım.

''Noldu?'' Oturduğum kanepede dikleşirken Mehmet kaşlarını havaya kaldırmış bana bakıyordu. ''Neden basılmış gibi bir ifadeden var? '' Konuşarak yavaş yavaş bana doğru gelmeye başladı. Üstündeki takım hareketleri yüzünden hışırdıyordu.

"Ne basılması?" diyerek ayaklandım. Mehmet gözlerini kıstı. "Ben karışmıyorum hewal." Yutkunup sustum. Dün gece hakkında hiçbir şey dememişti. İçimden bir ses her şeyi bildiğini söylüyordu.

"Adamlarla görüştüm seninle bizim kız istemeden sonra görüşecekler ama hiç iyi durmuyor Soner." Ceketini çıkarıp daha demin oturduğum deri koltuğa attı. Kahverengi deri koltukta oturduğum yerin izi kalmıştı.  "Halledemezsen baban seni bu sefer öldürür Soner." Sözleri içime oturdu. Yutkunup masaya doğru gittim ve deri koltuğuna oturup masaya yaklaştım.

"Halletmek zorundayım değil mi?"
Mehmet gergince elini alnına atıp ovaladı. "Oğlum kaçak silah sokma ihtimalleri var. Bela mı açacaksın başımıza? Sınırdayız lan biz!"

Mehmet'in sözleriyle önümdeki dosyaya baktım. Halledebilirdim, bir şekilde hallederdim...

"Kafan yerinde değilse başka bir şeyi imzalama bu günlerde Soner. Anlıyorum bak..." Son anda diyeceklerinden vazgeçmiş gibi sustuğunda başımı ona çevirip dün geceden sonra şişmiş gözlerimi gözlerine diktim. Sinirli duruyordu ama aynı zamanda da korkuyordu.

Ben de korkuyordum. Ne sanıyordu? Konuşmadık, olanlardan bahsetmedik diye ben korkmuyor muydum?

Ben iyi miydim?

Sikik bir durumdaydım.

Gözlerimden söyleyemediklerimi anlamış gibi derin bir nefes bırakıp kafasını iki yana salladı yavaşça. " Bir şey demiyorum." diyip iki elini de havaya kaldırdı ve koltuğa attığı ceketi alıp kapıya doğru yöneldi.

"Akşam Mesut seninle konuşmak istedi. Hayır dedim."

Kapıdan çıkmadan önce usulca söyledikleri havada asılı kaldı.

Onun adını duymak uyluğumdaki geçmiş dikiş izini sızlatıyordu. Turgut dikişlerimi attıktan sonra uzun süre bacağımın düzelmeyeceğinden bile korkmuştum. Gerçi korksam bile o halı sahaya gidip Mesut'un  takımına karşı oynamaya hayır dememiştim. Sonu her ne kadar kavgalı bitse de Baran'la aramdaki buzlar o günden sonra iyice erimişti.

HIRÇIN DALGALAR  (GAY)Where stories live. Discover now