16. Bölüm Part-1 ''Savuralan Ruhlar ''

725 63 44
                                    

Uzaklara savrulalım-perdenin ardındakiler

 Kaç gün geçti sayamadım. Kaç ay geçti bilemedim. Tek bildiğim aklımın da ruhumun da giden bedenin arkasından etrafa savrulmuş ve bir daha onları bir araya toparlayamamış olmamdı. 

Hastanede geçen konuşmalarımızın ardından Baran'ın nakli Ankara'ya verilmişti. Sonrasında ise Turgut ve Aziz, kardeşimle birlikte Ankara'ya geçerken diğerleri memleketlerine dönmüştü. Turgut'un davası ise çok uzun sürmüş fakat sonunda hallolmuştu. 

Hallolmayan ne mi vardı? 

Giden dev gibi adamın arkasında kalbim ezilip büzülmüş iyice kimsesiz kalmıştı. Koca şehre sığamıyor, ailemin yüzüne bakamıyor olmam da bunların yanında eşantiyondu. 

Karşımda oturan Hilal'e baktım. Bana çekingen bir şekilde gösterdiği nişan yüzüklerine bakmadan yüzüne bakıyordum. Yüzüklere bir kere bile gözüm değmedi.

Kim kelepçelerinin rengine ve şekline önem verirdi ki?

Babamla konuşmaya çalışsam da beni ustalıkla savuşturmuştu. Annemle birkaç kez üstünkörü istemediğim mesajını versem de o da 'Artık söz verildi, geri dönülmez. Ayıp.' demişti üzgünce. 

Haklıydı.

Hilal'in benimle nişanlanacağı tüm köylere yayılmıştı bile. Geriye sadece zamanın gelmesini beklemek kalmıştı. 

Kaçıp gitsem nasıl yaşarım diye günler boyu tavanıma bakarak geçirmiştim. Cevabım ise sadece hiçlikten ibaret olmuştu. 

''Soner sence bunlar hafif mi kaçar?'' elindeki sade kutuyu bana uzattığından hiç istemeyerek de olsam sandalyemde rahatsızca kıpırdanıp gözlerimi yüzüklere indirdim. 

Platin yüzüklerin birinde küçük küçük taşlar varken biri sadeydi. 

''Sanmam.'' Duraksadım. Suratıma beklentiyle bakıyordu. Yüzündeki acizliğe baktım. Benimle evlenmek istiyordu ama karşısındaki adam hiç istekli değildi. 

Derin bir iç çektim ve kutuyu aldım usulca ellerinden. 

Köşede bir kıpırtı olunca başımı Mahmut abiye çevirdim. Başımızda biri olmadan görüşmemiz hoş olmayacağından bizimle birlikte mekana gelmiş ve  bir masa gerimizde oturuyordu. 

''Sen kafana takma. Kimse Kendal ağanın nişanına bir şey diyemez.'' 

 Evet babamın nişanıydı. Benim değil... 

Babam karar vermişti bir kere, nasıl benim olabilirdi ki?

Usulca kafasını eğip onayladı sessizce ve sipariş ettiği salepten bir yudum aldı. Önümdeki buz gibi olmuş çaya baktım. 

Ordu'dayken çok demlik demlik çaylar bitirmiştik. Kamil mesela aşırı demli içer üstüne şekere burun kıvırırdı. Karandenizliydi işte...  Nasıl sevmezdi? 

Cebimdeki telefon titreşirken elimi kotumun cebine atıp çıkardım ve yazan kişiyi görmemle kaşlarımı çattım. 

Alev_Seckin: Şşşş

Alev_Seckin: Bir haberim var

Alev_Seckin: Kamil Nilay'a postu koydu... Bilmek istersin diye düşündüm.

Ellerim titrerken görüldü atıp kapattım telefonu hızlıca. Soğumuş çaydan hızlıca bir yudum aldım ve Mahmut abiye döndüm. 

''Abi benim bir işim çıktı. Sen Hilal'İ bırakırsın.'' Mahmut abi kaşlarını çatarken hızlıca masaya ellilik koyup kabanı aldığım gibi soğuğa fırladım.

Boynu bükük girdiğim mekandan adeta kaçarak çıktığımdan çalışanlar tuhaf tuhaf baksa da umursamadan ezbere bildiğim o numarayı girdim telefonuma. 

Onlar Ordu'ya döndüklerinde silmiştim numarasını, sanki işe yarayacakmış gibi...

Tam arama yerine basacakken elim havada asılı kaldı. 

Arasam ne değişecekti? Cebimde yüzüklerin ağırlıkları vücuduma sinmişti, arasam o ağırlık gidecek miydi?

Telefonu tuş kilidi yapıp gökyüzüne diktim bakışlarımı. Baharın gelişine az kalmıştı ama buraya bahar hep geç gelirdi. Şubat sonunda oluşumuzdan soğuğu içime çektim. Gözümden bir damla akarken 'Allahım...'' dedim usulca. 

''Kurtar beni. Bir çıkış göster...''






HIRÇIN DALGALAR  (GAY)Where stories live. Discover now