12. Bölüm '' Yaşamak Nedir ki ''

778 80 103
                                    

Mavi Türkü - Yol'a düş

Gecenin birinde esen rüzgarlarla birlikte gölün kenarındaki oluşan sesi duyabiliyordum. Adım seslerini duymamla karanlığın el verdiği şekilde göle baktım tedirgince.

Tamam çağırmıştım da şimdi, ne diyecektim?

Mekandan çıktıktan sonra hepimiz evlere dağılmıştık. Daha sonra uyku tutmamış, yatakta debelenip durmuş ve evden sessizce kimselere görünmeden çıkıp soluğu burada almıştım. Bile bile ölüme adımlıyordum ben, biliyordum ama duramıyordum.

'Aşağı in.' yazmıştım sadece gecenin bir vakti. Birkaç dakika içerisinde ise mesaja bakmış ama cevaplamamıştı. Cevap yazmamasına rağmen burada bekliyordum. Gelen o muydu bilmeden bekliyordum.

Korkarak kafamı geriye çevirdim ve otelin geniş göl tarafındaki balkonunun merdiveninden kayalık kısımlara gelen uzun bedeni görmemle içimdeki tüm korkular yok oldu.

Gelmişti işte... Tek bir sözüme sorgulamadan gelmişti.

Peki neden ?

Ben kendim mi uyduruyordum her şeyi, yoksa Nilay'la gerçekten bir ilişki içerisinde miydi?

Eşofmanın üstüne giydiği montuyla yavaş yavaş bana doğru gelirken derin bir nefes almaya çalıştım, fakat her adımında ellerimin titremesi artıyordu. Titrek bir nefes çekerken ayın aydınlattığı ve otelden gelen hafif ışık huzmesiyle yüzünü tam olarak görebildim.

Hiçbir duygu barındırmayan yüzü kalbimi hoplattı. Yüzündeki her bir kıvrım sanki benim için ayrı bir anlam taşıyordu. Bir insanın yüzü nasıl birinin kalbine dokunabilirdi? Çok mu güzeldi ki kalbimi bu kadar titretiyordu...

Kaşları çatılmış şekilde bana yaklaşırken alt dudağını yaladığını gördüm. Dudakları öpülesiydi... Çok fazla öpülesiydi... Bunu kabulleneli çok olmamıştı ama beni öptüğü geceyi düşünüp düşünüp duruyordum.

''Neden çağırdın?'' Sesi o kadar mesafe doluydu ki adımlarını durdurduğunda da sesindeki o mesafe gibi aramızda mesafe bırakmıştı. O bıraktığı mesafeyi bir iki adımla kapattım ve dibine girdim. Rüzgarla birlikte kokusu burnuma doluyordu. Çok güzel kokuyordu lan...

Gözlerim gözlerine geldiğinde çenesi kasıldı. ''Sinirli misin?'' diye fısıldadım gergince. Bana sinirlenmiş miydi?

Yutkunduğunda gözlerim yüzünde dolaştı. Gergindi. Sinirli değil gergin diye avuttum kendimi.

Kahve gözleri karanlıkta simsiyah gözüküyordu. Cevap vermemesinden cesaret alıp ''Deniz gözlü ha?'' dedim soru sorarcasına. Saatlerdir beynimde dönüp dolaşan kelimeler çıkmıştı işte ağzımdan. Cevap vermedi. Gözleri gözlerimdeyken  elleri yumruk oldu ama bir kere bile ağzını açmadı.

Kendini tutuyordu. Onu şu sürede tanıdıysam, kendini tuttuğuna emindim.

Elim kemikli çenesine doğru giderken gözlerini kapattığına şahit oldum. Titrek bir nefes aldı. ''Çirkin...'' Sesi acı çekiyormuş gibi çıkıyordu. Yapma diye uyarıyordu sanki...

Benim de canım acıyordu. Görmüyor muydu? Onu her o kızla gördüğümde, düşündüğümde, canım acıyordu ulan.

''Hmm?'' Diye mırıldandım kendimde değilmişçesine. Elim yavaşça yanağını buldu. Yüzü buz gibiydi. Baş parmağım usulca elmacık kemiğinde dolaşırken yüzünü ısıtmasını umut ettim.

Hasta olurdu hemen. Buralar onun geldiği yerlere benzemezdi. Dayanamazdı ki buranın soğuğuna...

Parmağımın her hareketinde sakalları avcuma batarken ''Ne yapıyorsun?'' dedi kesik kesik. Soluğu kesilmişti resmen. Konuşamıyordu bile doğru düzgün.

Aynı benim gibi.

''Asıl sen napıyorsun?'' dedim hırsla aklıma gelenlerle. Ona bu dokunuştan daha fazlasıyla gitmişti o kız. Yatmışlardı ulan... Var mıydı bundan ötesi?

Parmağımın hareketi son bulurken gözlerini açıp gözlerime dikti. "Neyi soruyorsun sen şimdi çirkin? Demedik mi herkes kendi yoluna?"

Dişlerimi sıktım. "Sikeyim yolumuzu ben." Kamil'den şaşkınlık doku bir gülüş gelirken iri elini yanağındaki elime attı ve çok temas etmemeye çalışarak elimi indirdi.

Bana dokunmaktan kaçınıyordu. Bana dokunmak istemiyordu...

Bu düşünceler yüreğimde ağırlık yaptı.

"Oğlum bipolar felansan hiç yaklaşma bana. Seninle uğraşamam." Sözlerini söyler söylemez bir saniye bile beklemeden arkasını döndüğünde hırsla kolunu tuttum. "Öyleysem ne olmuş? Ne olmuş yani ?"

Kamil omzunun üstünden bana bakarken bedenim soğuk havaya rağmen alev almıştı.

"Çirkin ben sana mezarlıkta kendimi gayet net anlattım. Sen de bir kere bile öyle bakmadığını söyledin." Kolunu benden kurtardı. Gözleriyle beni yargılıyordu.

"Ha baksan bile bir şey değiştirmezdi. Sen de ben de önceden kararlarımızı verdik." Ağlamak istedim. O gece dedikleri zihnimde dolanırken yalvarıp pişmanım demek istedim. Korktum demek istedim...

Ama ağzımdan sadece "O kızlasın yani?" Sözü çıktı. Neydi benim ona yalvarmamı engelleyen? Korku mu yoksa gurur mu?

Peki ben hangisini tercih ederdim? Korkmak mı daha iyiydi, gurur mu?

"Beni uğraştırma çirkin daha fazla. Kızla değilim. Olmayı da planlamıyorum." Bir anda kalbimdeki yük kalktı sanki. Kızla sevgili değildi yani, olamayacaktı da...

Yüzüme bakarken "Sen harbi bipolarsın..." demesiyle yüzümdeki gülümseme daha çok arttı. "Belki öyleyim, belki değilim." Omuz silktim gülümsemeye devam ederken. Her ne kadar birlikte olmaları aklımda dönüp dolaşsa da yüzümdeki ifadeyi silmedim.

Bedenini bana doğru tamamen çevirirken gözlerini kıstı. Rüzgar eserken içim titredi. Rüzgardan mıydı yoksa onun bakışından mı bilemedim ama içim titriyordu.

"Ne istiyorsun çirkin? Seninle olup senin de benim de sonumu mu getireyim?" Yüzümdeki gülümseme solarken yutkundum.

"Vicdan azabından öleyim mi?" Cevap vermemi bekliyordu. Cevabım yoktu benim. Vardı da korkuma ağzımı açamıyordum belki de. "Ölen o çocuğa bir şansı vermedim bile lan ben." Sesi içimi dağladı. "Söz verdim lan ben kendime. Ona şansı vermedim, hayattan yitip gitti. Kimseyle de olmayacak dedim."

Bana doğru sert bir adım atarken gözüm doldu. "Dedim ki sevgi böyle boktan bir şeyken kimseye değmez anasını satayım. Önce annem sonra o çocuk."

Yüzünü yüzüme doğru eğdiğinde kafamı yere doğru eğdim. Çeneme sarılan soğuk parmaklar başımı yukarı doğru kaldırdı yavaşça. Gözlerini gözlerime sabitledi. " Lan ben seni öptüm diye vicdan azabından kavruldum lan... Kabuslarıma girdi çocuk..."

Gözümden bir yaş akarken gözümdeki yaşı takip etti gözleri. Gözlerini sımsıkı yumdu. "Ağlama lan. Ağlama..."

Alnını alnıma sertçe yaslayınca iç çektim gözümden yaş akarken. " Sarı, yapma sarı... Yakma beni..."

İçim parçalanırken ne ara bu kadar düşmüştüm bu derde anlamakta güçlük çekiyordum. Ne çabuk yakmaya başlamıştı bu dert beni... Ne çabuk mezara koymuştu...

Sözlerinin ardından Ordu'dayken sayıkladığı zaman gelirken "O gece..." dedim sesim titrerken. "Ben miydi kabus gördüğündeki sarı?"

Sessizlik aramızda asılı kalırken alnını alnımdan çekti yavaşça. Ondan ayrılan tenimi soğuk bastı. Eli çenemi tamamen bırakırken "Şimdi sen kafanda kurmuşsundur da." Dedi alayla. "Nilay'la aramda bir halt olmadı. İstesem de olmaz zaten." Anlamaz şekilde ona bakarken derin bir nefes alıp sağ elini şakalarına götürüp ovaladı.

Gözlerim hâlâ yüzündeyken "Bu kadar yeter." dedi bıkkınca. "Ben gidiyorum." Kafamı hızlıca iki yana salladım gözüm dolu doluyken.

"Gitme..." Fısıltım havada asılı kaldı. Belki duymadı, belki de duymamazlıktan geldi. Bilemedim o an gözümden yaşlar akarken. Ama arkasını dönmeden adımlarına devam etti.

"Öyle bırakıp gitme..."

****
Vaovv bölüm sonuu

Yorumları alalımmm

HIRÇIN DALGALAR  (GAY)Where stories live. Discover now