21. Bölüm part2 "gerçek"

302 21 21
                                    

Mavi Türkü - yol'a düş

Bazen kendimi çalıştığım o gemiden aşağıya atıp kara sulara karışmak istiyordum. Karadenizin kara suları derin ve soğuktu. Uyuştururdu.

Çalışırken her ağ çekişimde ağlara takılmış balıklar gibi suya dönmek istiyordum. Sanki onlar gibi çırpınıyordum yeryüzünde, nefes alamıyordum.

Nefes alamadıkça yaşayamıyordum. Unutup devam edemiyordum. Lise arkadaşımın bana aşık olup intihar edişini silemiyordum. Belki de bundandı denize karışma isteğim. O kendini yüksek kayalıklardan karadenizin soğuk derin sularına bırakırken ne düşünüyordu bilmek istiyordum. Ben de o vazgeçmişliği yaşamak görmek istiyordum.

Annemin deniz kenarında giden birini bekleyişini unutup o denize dalmak istiyordum. Belki denizin derinliklerinde kaybolsaydım beni de o kıyıda bekler kendini o denizin sularına bırakmazdı. Babam gibi her denize çıktığımda gözlerim dalıp gitmezdi.

Sevgi nasıl bir şeydi ki iki insanı denizin dibine çekip diğer iki insanı denize bakmaya mecbur etmişti?

Nasıl bir histi ki o soğuk derin sularda kurtuluşu vaat ediyordu?

Kaçıp gitmek arasında kaldım. Bu kulübede durmak istemediğimi düşündüm ama hayır. Yerde ağlayan o sarı saçlı, mavi gözlü çocuk  burdayken bir yere gidemezdim.

"Ben seninle olamazdım." Hıçkırık sesi. " Babam sinirliydi ve ben bir yol bulamadım."  Hıçkırık devam etti.

"Beni sevmiyordun ki hem sen..." sesi o kadar acı doluydu ki yutkunmakla kaldım.

"Öyle olunca da herkesin mutlu olabileceği bir senaryo düşünmüş kendince." Bu ses Baran'dan çıkmıştı. Bakışlarım ona dönmedi. Hala yerde oturup ağlayan çocuktaydı gözlerim.

"Kendal ağaya bir şey denilmez." dedi Mehmet.

Yutkundum. Ona bir şey denilmezdi ama o sarışının hayatı yıkılabilirdi. Ona bir şey söylenmezdi ama gencecik bir adam hayatını karartabilirdi.

Alaycı bir gülüş oluştu dudaklarımda.

"Vay amına koyim!"  Divana bir tekme savurdum. " Ne kadar akıllısınız?  çözümünüzü sikeyim!"

Benim bağırışımın ardından bir kahkaha patladı. Hırsla Turgut'a döndüğümde elleriyle gözlerini ovuşturup kahkaha atıyordu.

"Sen benimle alay mı ediyorsun lan puşt!" Sanki her şeyin sorumlusu oymuş gibi çocukluk arkadaşımın yakasına yapıştım.

Ama oydu da her şeyin sebebi. Nereden esip çıkarmıştı bu insanları hayatımıza? Nereden çıkıp sikmişti hepsi hayatımızı?

Sanki yeterince sikik bir hayatımız yokmuş gibi nasıl böyle yapabilirdi?

Baran ağır bir şekilde aramıza girmeye çalıştı ama yarasının ağırlığından canı acıdığı belliydi. Turgut onun halini görünce ellerimi tutup fırlatırcasına itti beni.

Bana nasıl gücü yetebiliyordu bilmiyorum ama gözlerindeki deli ışıltıları gördüğümde duruldum. Bu hoşlanmadığım hallerinden biriydi. Bazen bizi bile hayatında istemediğini gösterdiği o bakışları, tiksinen bakışları görebilirdik. Aziz çoğu zaman böyle olduğunda onu rahat bırakırdı ama ben her defasında üstüne giderdim.

Lise yıllarında müdürün oğlunun bana aşık olduğunu açıkladığında da Turgut'un gözlerinde bu bakış vardı.

Çocuk deniz fenerinden kayalıkların oradan demize atladığında da bu bakışlar vardı.

Gecelerce kabus görüp kendimden nefret ederken de bana böyle bakardı.  Ama hiçbirinde beni suçlayıcı bir tavır olmamıştı. Sadece aptal bir böceğe bakar gibi bakardı.

Neden onu sevemedim belki sevseydim intihar etmezdi diye kendimi suçladığım içtiğim bir gece yüzüme okkalı bir yumruk geçirip "Senin gibi salaklar işte ölüyor öyle " demişti.

Hiç anlamamıştım sebebini. Ama sanki o gözlerle bana şimdi anladın mı der gibi bakıyordu.

Anlıyordum.

Soner'in tam şu an neden böyle yaptığını anlıyordum.

"Sevince insan salak olmakla kalmıyor." Dedim onun gözlerine bakarken. " Kendi olmaktan çıkıyor."

Bana bakmayı sürdürdü. Ben de ona.

Sessizlik uzarken Turgut elindeki telefonu açtı ve bir şey aramaya başladı.

"Neyse ki ben sizin gibi salak değilim."  Dedikleri içimde bir yerleri fokurdatırken hıçkırık sesi kesildi.

"Turgut sırası değil tamam mı?" Yerden ayağa kalkmaya çalışan korkunç haldeki sarışına baktım.

Sırası mıydı gerçekten?

Ne zaman yaşamanın sırası bize gelecekti?

"Soner malının bana saldırdığı akşam onu tedavi ettiğim için sistemdeki kayıtlarına bakmıştım diğer gün."

Hepimiz sessizce ve kaşlarımızı çatarak baktık ona. Baran hariç. Sanki neyden bahsettiğini biliyormuş gibiydi.

"Bu ne demek? " dedi Mehmet hepimizin içinden geçenleri sorarak.

"Şu demek." Diyip ekranı bize doğru gösterdi.

"Kısır."

Kulübenin içine bomba gibi düşen bir kelime asılı kaldı havada.

Turgut yüzlerimize baktı tek tek. Gözlerini devirdi ve devam etti. "Şu demek ki babasının evliliği iptal etmesi için sebeplerimiz var." Derin bir nefes aldı.

"Adının lekelenmemesi ve sülalenin devamı için." Diyerek açıklama yaptı Baran ama bir sikim anlamadığım yüzümden anlaşılıyordu.

O sırada Soner hızlıca Baran'ın karşısına geçti. " gerçekten mi?" Yüzündeki o umut beni yaraladı.

Sanki neyi değiştirecekti bu iş?

Yine evlenir yine çocuğu olmadan da durabilirdi.

"Annenin başına gelenlerin senin başına gelmemesi için uğraşacaktır." Baran yüzündeki buruk gülümsemeyle Soner'in omzunu sıktı.

"Yüzde yüz emin değiliz ama geçmişte testisleri ağrıdığı için gittiği zaman test sonuçları kısır olduğuna işaret ediyor." Derin bir nefes alıp divana oturdu Turgut.

"Büyük ihtimalle önce yumurtalarının alınması gerekiyor, kötü huylu gibi."

Kaşlarımı çattım. Ne demek kötü huylu olabilirdi?

"Kanser miyim?" Dedi Soner sokukça.

Bilmiyorum dercesine kafasını sallayan Turgut'la başımın zonklaması bir oldu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 24, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

HIRÇIN DALGALAR  (GAY)Where stories live. Discover now