18. Bölüm "Kamil"

1K 65 102
                                    

Uy Aha - Kazım Koyuncu
1 hafta sonra/Ankara- kayseri yolu

"Turgut bu niye ölü gibi yatıyor la" Sergen'in sesiyle birlikte kafamı arkaya çevirdim. Yola çıkalı 1 saat olmuştu ve arkada Sergen, Baran'la oturuyordu.

Daha doğrusu Baran baygın şekilde yatıyordu.  İki kişilik yere hafif çarprazlamasına uzanmış kafası arkaya yaslanmıştı. Yanında Sergen olmasa bile sığmayacak kadar hayvan bir herifti.

Gözlerimi kısarak arabayı deli gibi süren Turgut'a baktım. "Fışki, ne verdin la çocuğa?"

Turgut hain bir gülümsemeyle hızını arttırırken "Euzuu.." diye mırıldanmaya başlayan Sergen'e sırıtarak baktım.

"Sakinleştirici." Kaşlarımı çattım. Ağrısı olur diye ağrı kesici yapacağını sanıyorduk.

"Ehehe Turgut sen harbi dolandırıcı doktorlar gibisin oğlum." Sergen'in biraz ölüm korkusu biraz da şerefsizlik barındıran sesine göz devirdim. 

Aziz ve Sergen kavgası bir hafta sürmesine rağmen benzerlikleri beni bitirmişti. Hele de Dila'nın en sonunda ağlaya ağlaya Aziz'le Sergen arasına girip Aziz'i tutmasıyla hepimiz ilallah etmiştik.

Sergen sinirinden dolayı arkamızda daha yavaş şekilde bizi takip eden Aziz ve kızların bulunduğu arabaya binmemişti. Nişanlısını arkada bırakmaya da Turgut hepimizi şaranpolden atar diye razı olmuştu.

"Niye?" Dedim kaşlarım çatılı şekildeyken.

"Hem hız yapmama karışıyor hem de karışırsa yol uzar, ona eziyet olur diye." Turgut'un duygusuz çıkan sesine rağmen aslında aklının Baran'da olduğunu anlayacak kadar onu tanıyordum.

Arabadan yükselen şarkı sesine rağmen gözlerimi kapatıp cama yasladım kafamı. Aklım bir hafta önce beni ağlayarak arayan sarışındaydı.

İçim sızladı düşündükçe. Kendime karşı, ona karşı ve geçmişe karşı suçluydum.

Alev'in ona yetiştirdiğini öğrendikten sonra daha fazla Ordu'da duramamış Ankara'ya Turgutların yanına geçmiştim.

Baran'ın son ameliyatı da olmuştu artık. Arada kontroller ve tekrar olabilecek şeyler için izleniyordu.

Turgut gelme nedenimi anlamış olmalı ki bana "Geçmişi geçmişte bırak artık." Demişti bıkkınlıkla. Sızlayan vicdanımın en ön tarafta izleyecilerinden birisiydi. "Soner'in de bir sorunu var, onu da ben halledeceğim." Diye de devam ettirmişti pis pis sırıtarak.

Soner'in bildiğim tek bir sorunu vardı.

Babası.

Soner'in ondan ne kadar korkutuğunu ve çekindiğini hastane koridorunda şahit olmuştum. Zaten baskın olmayan kişiliğiyle birleşince olay tamamen bir curcunaya dönüşüyordu.

İç çekerek gözlerimi açtım ve kafamı camdan kaldırdım.

"Ne iç çekip duruyorsun la Kamil?" Sergen yol boyunca böyle konuşup duracağı için beynimi sikeceğinin farkındaydım.

"Sergen belki allah canımı alır da kurtulurum sizi duymaktan diye düşünüyordum."

Kafamı arkama çevirdim. Yusuf yusuf şekilde kapıya tutunmuş bana şerefsiz şerefsiz sırıtıyordu.

"Bu grubun en saykosu kim belli."  Gözlerimi devirdim dediklerinin ardından. Allah yarattı demeden çarpacaktım bir tane.

Pis pis sırıttım. " Sen zaten yanında yatandan zamanında çok iyi dayak yemişsun lan oğlum. Saykosu maykosu kalmamuş işin. Kaşınma." Sergen dediklerimin ardından somurturken "Hiç hatırlatma amına ya..."

Araba bir anda sağa doğru savrulduğunda küfürler ederek yan tarafıma tutundum. "Fışki bizi öldürmeye mi çalışıyorsun??"

Turgut kaşlarını çatmış önündeki yola bakarken derin bir virajı daha hızla geçti ve bu sefer de sola doğru savrulduk.

"Lan ölecezz!" Sergen 'yardım edin imdat' diye bağırmamışsa bile her an bağırabilirmiş gibi bir tonla konuşuyordu. Onun haline mi gülsem yoksa birazdan bok yoluna gidecek olmamıza mı endişelensem emin olamadım.

Her türlü boku yemiştik şu an.

Telefonum cebimde titrerken kapıya tutunup sol elimle telefonu çıkardım  ve bakmadan cevapladım.

"Lan kamil Turgut intihara mı meyilli? Noluyor anasını sattığım?" Aziz resmen gürler gibi konuşurken önümüzdeki viraja baktım.

"Ne biliyim lan!" Sağa savrulduk. " Şimdi aşağı uçacağız yeminlen."

Karşıdan homurdanma sesleri gelirken "Hoparlöre al." Dedi sinirle. İç çekip telefonu hoparlöre aldım.

"Turgut seni gelmişini geçmişini..." diye başlayıp sonunu getirdiği küfürlerle birlikte bakışlarımı Turgut'un ciddiyetle yola diktiği gözlerine çevirdim. Hiç de umrundaymış gibi gözükmüyordu.

"Lan ben daha evlenemedim, gerdeğe giremedim..." Sergen çok acı bir şeyden bahsedermiş gibi bahssettiğinde telefonda söven Aziz sustu.

"SERGENNN"

Telefondan gelen çığırışla gözlerim irileşti. Sergen sıçmıştı işte.

"Ay aşkım vallahi şaka." Sergen 180 derece dönüş yaptığında yola dikkatle bakan Turgut bile güldü.

Sergen bana ağız hareketleriyle "kapa kapa" derken gülmeye başladım.

"Sergen, seni tek edicem Sergenn" diğer taraftan çığırışma sesleri gelirken karnımı tuta tuta gülmeye başladım.

"Ay nolur sakinleş Nazlı." Dila sanki karşı tarafta bir şeyler oluyomuş gibi konuştuğunda gülmem daha da arttı.

"Ben kapatıyorum. Yoksa birazdan ben de kaza yapacağım."

Telefonun kapanmasıyla Turgut hayvan gibi kahkaha atmaya başladı ve hızını yavaşlattı.

Sergen'e bakarken acımadan edemedim. Kahve gözleri ve bükülmüş dudağıyla garibanın ta kendisi gibi duruyordu.

"Bu sefer terk edecek beni kesin." Konuşmasıyla iyice gerilen yanak kaslarım ağrımaya başlamıştı.

"Hak ettin." Dedik Turgut'la aynı anda.

Gevşekliğin sonu sürgündü.

HIRÇIN DALGALAR  (GAY)Where stories live. Discover now