BARBARLAR VE KIRIK UMUTLAR

153 13 15
                                    



Selam bebekler, biliyorum uzun zaman oldu ama baya yoğun bir dönemden geçtim ve bölümü saçmalamadan anca tamamlayabildim.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, sizleri seviyorum❤️

Keyifli okumalar

~~~~~

Bazı insanlar der ki; bir yalanı ne kadar benimser, kendini o yalana ne kadar inandırırsan o yalan zamanla hayatının gerçeği olur. O insanlar belki de haklılar. Sonuçta gerçek dediğimiz şeyler de yalanlardan doğan doğrular. Hayatın genelinin zıtlıklar üzerine kurulu olduğuna inanırdım bir zamanlar. Benim için her şey güzel ve çirkin, siyah ve beyaz ya da iyi ile kötü kadar netti. Sonra düşündüm, bir insan neden kötü olur?

Mesela; Doğan bebekler masumken, çocuklar safken ya da gençler umutluyken neden kötü olur bir insan? Zıtlıklardan oluşan bu saçma hayatta her şeyin çizgisi bu kadar keskin miydi gerçekten?

Döndüm ve kendime baktım. Birisine şakasına vurunca bile pişmanlık duyan ben, şimdi elime bıçak alıp birinin canını yakarken neden tereddüt etmiyordum?

Sonra anladım. Sınırlar ve çizgiler sadece olmasını istediklerimizdi. Hiçbir şeyin bu kadar net olmadığı gibi, gerçekler ve yalanlar da net değildi. Sebepsiz, hiç değildi. Belki de gerçek diye bildiğimiz her şey yalanların temizlenmiş yüzüyken, nasıl olur da sınırlara bu kadar bağlı kalabilirdik ki...

"Doğru bildiğin her şey ise sadece birer yalan. Çevrendeki herkes gibi..."

Alnımı dayadığım soğuk cam, sanki zihnimdeki düşünceleri dondurmak ister gibi tenime işlerken iç çektim. Bu aldığım ilk not değildi. Tam iki sene önce, Ateşi bulmak için yaptığım bir iş sonrası kapımda tıpkı bunun gibi bir not bulmuştum. İçinde ise sadece "Onu asla bulamayacaksın."  Yazıyordu. Belki bu nota üzülmem ve umutlarımın kırılması gerekirdi ama tam tersine, ben bu notu bulunca o kadar mutlu olmuştum ki Burak haftalarca söylenmişti. Birileri onun yerini biliyordu, o yaşıyordu, o bu şehirdeydi... O not aslında benim devam etmemi sağlayan bir ışıktı.

Şimdi ise, üç kişilik bir çete ile kim olduğunu bile bilmediğim bir adamı arıyordum. O adamın Ateşle ilgisi olduğuna o kadar emindim ki, diğer her şey artık önemsizdi. İki gün önce aldığım not ise bunu kanıtlıyordu. O adam, gerçekten beni ona götürecekti.

"Birazdan içeriden çıkar. Sen hazır mısın?" Duyduğum ses ile kafamı kaldırıp yanımda tüm heybetiyle oturan adama baktım. Yakışıklıydı, kabul etmek istemesem de hırsızım gerçekten standartların üzerinde bir görümdeydi.

Siyaha çalan koyu bakışları, yine hareleri ile uyumlu koyu renk biçimli kaşları, aşırı belirgin olmayan ama dokunma isteği uyandıran elmacık kemikleri, yeni çıkan kirli sakalları ve en önemlisi dağınık dalgalı saçları ile çoğu kızın isteyeceği bir erkekti.

Ruhsuz bir şekilde onu incelemem hoşuna gitmiş olacak ki dudakları kıvrıldı. "Gördüğün hoşuna gitti mi bilmiyorum ama inmemiz lazım." İki gün önce benim ona kurduğum cümleyi bana kurması beni gülümsetti. Üzerimdeki saçma durgunluk bir az olsun dağılırken at kuyruğu yaptığım saçlarımı omzuma attım.

"Alp haber verince ineceğiz, riske atmaya gerek yok."

Arabaya bindiğimizden beri yaptığı gibi kaşlarını çattı. "Kulüpteki kameralara Ece de sızabilirdi. Senin çalıştığın insanlara neden güveneyim?"

"Bana da güvenmiyorsun zaten Oğuz. Kaybedecek bir şey yok, ayrıca Alp tanıdığım en iyi hacker ve benim yeterince güvendiğim biri."

DALGA HIRSIZIWhere stories live. Discover now