HAYALLER VE GERÇEKLER

108 13 8
                                    



Selam bebeklerim, keyifli okumalar❤️ oy ve yorumlarınızı bekliyorum
~~
HAYALLER VE GERÇEKELR

Bir girdap düşünün. Okyanusun ortasındasınız, tek başınasınız. Önünüzde sonsuz mavilik, ama siz sadece bir parça karaya hasretsiniz. Sonra o girdabı tekrar düşünün. Herkes size, önüne geleni yutabilecek bir dalga diyor ama sizin tek derdiniz o girdaptan çıkmak. Çünkü okyanusta bir dalgaya engel olabilecek tek şey, bir girdaptır.

Her sene, o gittiğinden beri her 17 Kasımda, elimde bir çikolatalı pasta ile aynı yere gitmem de o girdaptaki çırpınışlarımdan yalnızca biriydi. Artık biliyordum; doğum günümüzü kutlamak için hiçbir zaman oraya gelmeyeceğini, o pastanın mumlarını üflemeyeceğini biliyordum. Benimki yalnızca alışkanlıktı, onunla ilgili yenemediğim kırıcı bir alışkanlık daha.

Oradan ayrıldığımızdan beri Oğuz da ben de hiç konuşmamıştık. İkimiz de anlaşmış gibi sessizlik içinde arabaya yürürken elimdeki çikolatalı pastayı sahilde peçete satan küçük bir kız çocuğuna vermiştim. Kız sararmış teninin aksine inci gibi parlayan dişleri ile bana gülümseyip elindeki peçeteyi bana uzatmıştı. "Gözlerinden akmasa da gözyaşların orada saklanmış, al bunu abla." Demişti. O küçücük boyu ile kurduğu bu olgun cümle benim aklıma tek bir isim getirmişti. Kızın saçlarını okşarken Oğuz da küçük bir tebessümle bizi izlemişti.

Kızdan peçeteyi alıp cebine benim bile miktarını bilmediğim parayı sıkıştırırken kız paraya bile bakmadan heyecanla sadece elindeki pastaya bakmıştı.

Küçük bir kızın mutluluğu; Uğruna savaşlar verilen parada değil, yalnızca yiyeceği çikolatalı bir pastadaydı. Benim de öyle.

Şimdi ise adresini Burak, Armin ve Alpten başka kimsenin bilmediği apartman daireme Oğuz'u getirmiştim. Ona, benimle uyumasını teklif etmiştim. Yıllarıdır en yakın arkadaşımı bile yanımda istemediğim tarihte, onun yanımda olmasını istemiştim.

Bunun tek nedeni, aramızda oluşmaya başlayan saçma çekim hissi değildi. Bunun en büyük nedeni, benim yıllardır aradığım o şefkat hissini ondan görmüş olmamdı. Belki bencilceydi, belki de kendi çıkarım için onun yanındaydım. Ama ilk defa kötü bir şey bu kadar güzel hissettiriyordu.

Oturduğum kata geldiğimizde adımımı kendi kapıma atmıştım ki, kapının zaten açık olduğunu görmemle adımlarım olduğu yerde durdu. Aniden Oğuzla çarpışan bakışlarımız, gerilen vücutlarımız ve onun beline benim de cebime giden ellerimiz istemsizce hoşuma gitmişti. İkimiz de refleksle uyumlu davranmıştık ve sanki bu içimizde hep varmış gibiydi.

"Gerçekten soruyorum, sence de bugünlük bu kadar kaos yetmez mi ya?" dedim bakışlarımı yukarıya kaldırıp.

Oğuz'un pür dikkat içeriye odaklanan bakışları anlık beni buldu. "Kiminle konuşuyorsun sen?"

"Kara bahtımla." Dediğimde Oğuz gözlerini devirerek önüne döndü ama ben saçma bir şekilde sırıtıyordum. Onunla ilk tanıştığımızda benim bu alaycı hareketlerime ne kadar da sinir olduğunu hatırladım ve gülümsemem bu sefer kıkırtıya dönüştü.

"Kızım manyak mısın sen?" dedi bana kafasını döndürmeden.

"Yeni mi anladın hırsız? İstanbul'un en manyak kadını ile iş yapıyorsun, benden korkamaman hata."

"Korkmadığımı kim söyledi?" dediği an adımlarım durdu ve şokla ona baktım. O da bunu anlamış olacak ki hemen devam etti. "Senin gibi bir beladan kurtulamazsam diye çok korkuyorum, emin ol." Yüzümdeki keyif ifadesi anında dağılırken eve girmek istediğimden daha fazla uzatmadım.

DALGA HIRSIZIWhere stories live. Discover now