- 𝐜𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝐬𝐞𝐯𝐞𝐧 -

845 162 669
                                    

geçen 2 haftada ne olduğuna bakacak olursak; sanırım kendimi louis'ye kaptırmıştım.

sabahları benden önce kalkıp kahvaltıyı hazırlama çabası, evi birlikte toplarken yaptığımız atışmalar, bulaşığı dizerken ettiğimi sohbet, gün sonunda her şey bittiğinde balkonumuzda içtiğimiz sıcak çaylar...

çok iyi bir arkadaştı, gerçekten öyleydi. bir şey anlattığımda her zaman desteğini hissettirebiliyordu. dün gece konu ailelerimizden açıldığında, ki ilk defa bu konu açılmıştı, annesine ne kadar çok değer verdiğini ve onu anlatırken gözlerindeki ışıltıyı görmek çok iyi hissettirmişti. anlattığına göre 4 tane kız kardeşe sahipti ve baba konusunda biraz hassastı. bu yüzden o konuya hiç değinmemiştim. ben de annem ve ablamdan bahsederken tıpkı onun gibi neşe dolu hissediyordum. aynı zamanda birbirimizin doğum günlerini tahmin etmeye çalışmış ve ben neredeyse çok yaklaşmıştım.

çünkü odasına bakacak olusak  louis ışıkları çok fazla seviyordu. sanki kendisi dünyaya ışık saçmıyormuş gibi kendi etrafını da ışıklarla kaplıyordu. yılbaşına yakın bir tarih salladığımda önce şaşırmış, sonra gülerek yaklaştığımdan söz etmişti.

doğum gününe gelince; 24 aralıkta doğduğunu ve küçükken arife günü için asılan ışıkların kendisi için yakıldığını düşünürmüş. bunu bilmediğimden dolayı masumluğuna gülmüş ve onunla hep dalga geçeceğimi vurgulamadan edememiştim.

şimdi ise birbirimizi daha çok tanımanın ve aynı evde kalmanın verdiği rahatlıkla, kol kola yarışmanın olacağı yere doğru gidiyorduk.

"hangi şarkıyı söyleceksin?" diye sordum. kaşlarını kaldırdı ve bana dönerek, "yani, bu bir sır. gidince görürsün."

somurtarak önüme döndüğümde gülerek beni izlediğini görebiliyordum. bu hafta sadece şarkı söyleyecek ve ona göre değerlendirilecektik. işin ucunda not falan olmadığı için rahattım. sadece bir yerde çalışmak istersem elimde belgemin olması daha iyi olacaktı. o yüzden 3 ayın sonuna kadar güzel şeyler yapmayı umuyordum.

"o zaman dur tahmin edeyim! bateri çaldığına göre, tamamen sallıyorum, rock olacağını düşünüyorum. ama sadece şarkı söyleyeceğimiz için alternatif rock seçebilirsin." dedim.

"aslına bakarsan evet doğru bir tahmin. yani rock üzerinden gideceğim doğru bir tahmin. ama ne söyleyeceğimi söyleyemem. herhangi bir şey olabilir?"

dudaklarını hafifçe büzerek ve aynı zamanda gülmemek için kendini sıkarken çok sevilesi duruyordu. gülerek ona baktığımda ikimizde birbirimize bakarak yürümeye başladık.

bir kere düşme tehlikesi yaşadıktan sonra halimize gülmüş ve yolumuza devam etmiştik. müzik salonu ana meydanda olduğu için oraya doğru giden yolu yürümek zorundaydık. topraktan yapılma yolda yürürken yere bastığımızda ayaklarımızın baskısı kendini belli ediyordu. etrafımız ağaçlarla kaplıydı ama ağaç çokluğu korkutucu olmak yerine çok huzurlu hissettiriyordu. geceleri ağaçların etrafında bulunan ışıklar yakılıyordu, bu sayede akşama kadar da çalışsak dönüş için sıkıntı yaşamıyorduk.

meydana geldiğimizde ana binanın içinden girip müzik odasına doğru yol almıştık. hala kolkola yürüyor ve arada etrafımızı inceleyerek yolumuza devam ediyorduk. ana binanın içi çok aydınlıktı ve tavanı tamamen cam olduğu için bütün gökyüzü gözüküyordu.

"gökyüzünü bu kadar sevdiğini bilmiyordum." diye konuşan louis'ye başımı indirmeden konuşmaya başladım, "öyle gerçekten. ne zaman kendimi kötü hissetsem gökyüzüne bakar ve bir ışık aramaya başlarım. ne zaman mutlu hissetsem, gökyüzüne baktığımda gördüğüm ışıklarla daha çok mutlu olurum. huzurlu hissettiğimde, eğer varsa; bulutları seyreder ve beni ne huzurlu hissettirdiyse onun hayalini kurarım. hatta bir kere çikolata düşünüp sakinleştiğimi ve bulutu çikolataya benzettiğim için markete koşarak almaya gittiğimi hatırlıyorum."

𝙬𝙤𝙤𝙙𝙚𝙣 𝙝𝙤𝙪𝙨𝙚 🌲 | larry stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin