1- onu gördüm, kanlar içinde ama güzel

10K 789 140
                                    

🌒

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🌒

Dolunay gökyüzündeki yerini son dördün evresine bırakalı birkaç gün olmuş, yıldızlar ayın çevresindeki yerini almıştı. Gece karanlığı tüm ormanın üzerine çökerek kendini sadece ayın ışığına bırakırken açıklık alana kurulmuş kamp çadırlarının ortasında soluk bir ateş yükseliyordu. Birkaç genç kamp ateşinim etrafına toplanmış, kalın kabanlarının içinde birbirlerine bakarak hikayeler anlatıyorlardı. Siyah şişme montunun içindeki Omega, onları dinlerken başını gökyüzüne kaldırmış, ayırt edebildiği tüm takımyıldızlarını sayıyordu. Dalgındı, yorgun hissediyordu. Tüm gün boyunca ormanın içinde yürüyüş yapmışlar, dağların içindeki mağaraları keşfe çıkmışlardı.

Yorgunluk saatler ilerledikçe üzerine daha çok çökerken nefesleri sakindi, birileri konuşmaya devam ediyordu ama dinlemek bile istemiyordu. Arkadaşlarının ısrarı ile geldiği bu kampta ne yapacağından emin değildi, tek istediği bu gecenin son ermesi ve kasabaya geri dönmekten ibaretti. "Merak ediyorum." dedi Jimin birden, sarı saçlı Omega başını hemen onun omzuna yaslamış, yerinde biraz yayılarak büyük montunun içinde kaybolmuştu. "Nasıl birini seveceğim?" Jimin'in sorusu birkaç kişinin aynı anda fikirlerini belirtmesine sebep olurken gözlerini kapattı, başını Jimin'in başına yasladı. "Bilmiyorum ama ben kimseyi sevmeyeceğime eminim." dedi, Jimin kıkırdayarak bedenini biraz daha ona yasladı.

"Jungkook, bir gün seveceksin. Kalbin sonsuza kadar buz dolu bir havuzun içinde kalamaz. Bir ateş ısıtmalı onu."

Sesi tanımamak imkansızdı onun için, Yeosang'ın hemen karşısında oturuyor olduğunu hatırladı ama teyit etmek için gözlerini aralama zahmetine girmedi. Arkadaş gruplarındaki en küçük kişiydi, dönüşeli sadece birkaç ay olmuştu ve fazla heyecanlıydı. İçinde bulunduğu dünyayı anlamak için sürekli sorular soruyor, konular açıyor, hikâyeler istiyordu. Hevesinin bir zaman sonra söneceğinin farkındaydı Jungkook ama bir şey demiyor, onun sorularına ve verilen cevaplara sessiz kalıyordu her daim. "Yeosang-ah, Jungkook için birinin olduğunu sanıyor musun?" diye sordu biri, Jungkook onun sesini tanıyamadığında gözlerini araladı ve arkadaşları üzerinde gezdirdi bakışlarını. Kızıl saçları alnına dökülen beden bir kütüğün üzerine oturmuş, gözlerini Jungkook'a dikmiş hâlde bakıyordu. "Bir Beta'nın burada ne işi var?" diye sorarken bedenini dikleştirdi, birkaç saatlik kendilerine ayırdıkları bu vaktin çalınıyor olmasından hoşlanmamıştı.

Jungkook, dünyaya Betaların hâkim olduğu bir zamanda doğmuş ve büyüyordu. Omegalar artık Alfa doğurabilecek kadar güçlü değillerdi, doğan bebekler iki tür arasında sıkışıp kalmıştı. Alfa doğuran Omegalar yok değildi lakin Betalar hakim oldukları bu gücü devam ettirmek istedikleri için bir şekilde onlardan kurtulmanın yolunu buluyor, Omega'yı da bir sürgüne yolluyorlardı. Eski zaman hikâyelerinde yaşıyormuş, bir distopyada hapis izlenimi veriyordu bu hayat. "Jungkook-ah, biraz fazla katı değil misin?" diye sordu Beta, değildi. Onların dünya benim etrafımda dönüyor havaları Jungkook'un midesini bulandırıyordu sadece. Ayaklandı, Jimin sendeledi, ellerini kucağına çekerek bakışlarını Jungkook'a çevirdi. Arkadaşının Betalara olan bu tavrını bazen anlamlandıramıyor, bazen de haklı buluyordu.

yıldızları yakalamak' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin