6' Çiçek kokusu saklı anılar

3.6K 640 55
                                    

-

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-

Kim Taehyung'un annesi.

Orta yaşlarda, kahverengi saçları ensesinde topuz yapılmış kadın ona üzgün gözlerle bakıyor ve bir açıklama bekliyordu. Dudaklarını birbirine bastırmış kadına bakmaya devam ederken tek kelime edemiyordu bile, onun yerini söylemek konusunda kararsızdı. Babası kadına tek kelime etmemişti, kendisinin söylemesi için alan bırakmıştı. Jungkook derin bir nefes alarak suskun kalmayı tercih etti. "Jungkook." dedi babası ama suskunluğunu bozmuyordu. Bir an o kadının oğlunu alıp gideceği düşüncesi kalbinin acımasına sebep oldu. "Jungkook, bana oğlumun yerini söyle." Konuşmak istemiyordu, sonsuza kadar susmak istiyordu. "Bunu yapamam." dedi sonunda, onun yerini size söyleyemem, diye devam etti içinden. Kadının gözlerindeki yaşlar üzüyordu ama yapamazdı.

Kadını annesi ve Jimin ile salonda bırakarak seraya çekildiler beraber, babası ona bakmayı sürdürdü. Gardenya yapraklarını okşuyordu. "Jungkook, araya girmek istemedim ama neden yerini söylemedin?" diye sordu babası, durumu ona nasıl açıklayacağını bilmiyordu. "Yapamadım, bunu sorgulamayalım, yalvarırım." Jungkook'un sesi, babasının kaşlarını çatmasına sebep olurken devam edemedi. Bedenini masalardan birine yasladı, gözlerini kısa bir anlığına kapatıp açtı. "Ondan hoşlanıyor musun?" Bir gecede gelen aynı iki soru Jungkook'un kendini sorgulamasına sebep oluyordu. Yorgundu, belleği şaşkındı. "Bilmiyorum baba ama bir şeyler var işte, benden almasınlar onu." Söyledikleri bile kendisinin şaşırmasına sebep oldu, yüzünü ellerinin arasına alarak durdu bir süre. "Jungkook, belki de bunu yapmamalıydık." dedi babası, ellerini yüzünden çekerek ona baktı.

"Seni güçlendirmemeliydik. Betalara hisssizleştin, bir Alfa ile karşılaştığında da ona savunmasız hale geldin. Onun feromonlarını aldın. Bunu sevdin çünkü kimsenin feromonunu hissetmedin bu zamana kadar. Ne kadar güzel olduğunu bilemedin."

Jungkook yanaklarına süzülen yaşları sildi, ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Nefesleri kesiliyordu onu düşündüğünde. "Baba." diyebildi, başka kelime çıkmıyordu dudaklarının arasından. Konuşacak hal bulamıyordu. "Jungkook, o gidecek. Onu her zaman o kulübede tutamayız. O, Alfa. Bağlı kalamaz." Haklıydı, onu orada tutamazdı ama gitmesini de istemiyordu. Seradan çıktı, evin içine girmeden sokağa çıktı. Üzerine hiçbir şey almamıştı. Soğuk hava tenini yakıyordu. Gözleri doluydu, ağlamamak için direniyordu. Yanından geçen insanları umursamadı, onunla konuşmak isteyen insanlara cevap vermiyordu. Midesi bulanıyordu. Orman yoluna girdi, patika yapış yapıştı. Hafif bir yağmur yağıyordu. Yeni banyo yapmıştı, üzerinde ince bir tişört vardı ama aldırmadı. Ormanın içinde yürümeye devam etti. Ne yaptığını, ne yapmak istediğini bilemiyordu.

Büyükbabasının kulübesinin önüne geldi, kalın perdeler sıkı sıkıya kapalıydı. Hiçbir hareket yoktu. Şifreyi girdi, kapı gıcırtıyla geriye doğru açıldı. Karanlık eve adım attı, titriyordu. Salondan cılız bir mum ışığı geliyordu. Oraya ilerledi, Kim Taehyung koltukta uzanmış uyuyordu. Üzerine kalın bir battaniye almıştı. Annesinin yemek kapları masanın üzerinde dağınık bir şekilde duruyordu. Titiriyordu, kulübeye gelene kadar yağmur hızlanmış ve Jungkook epey ıslanmıştı. Kim Taehyung gözlerini araladı, bakışlarını kapıda dikilmekte olan Jungkook'a çevirdi. Onun ıslak, titreyen haline baktı. "Ne oldu?" diye sordu, yerinden kalkarak onun yanına geldi. Ellerini Jungkook'un yüzünde gezdirerek bit yara olup olmadığını kontrol etti. Omega tek kelime etmiyordu. Biraz önce üzerine örtüyor olduğu battaniyeyi aldı, Jungkook'un omuzlarına sardı. Onu hareket ettirerek koltuğa oturmasını sağladı. Sönmüş küçük ocağa çalı çırpı atarak yeniden alevlenmesini sağladı. Yağmur şiddetlenmişti, damlalar kamçı misali camlara vuruyordu. "Ben kazak ve bir şeyler bakacağım, sen ocağın yanında otur." dedi, yanmakta olan mumu eline alarak Jungkook'u salonda yalnız bıraktı.

Duyguları karışıktı, zihnindeki düşünceler birbirine girmiş haldeydi. Battaniyeye sıkı sıkı tutundu. Alfa sağlıklı görünüyordu. Kulübede kalmaya devam etmesi için bir sebebi kalmamıştı. Jungkook yutkunmayı denedi, ağlamak istemiyordu. Onun gideceğini kabul etmeliydi. Bir ailesi vardı, onu yanlarında istemeleri çok normaldi. Kim Taehyung hayatına giren bir hayal olarak kalacaktı. "Bunları bulabildim, üzerini değiştir. Ben diğer odada bekleyeceğim." Kim Taehyung büyükbabasına ait bir pijama altı ve kazağı koltuğun kenarına bıraktı, gözleri kısa bir an Jungkok'un üzerinde gezindi. O salondan çıktığında battaniyeyi üzerinden attı, ıslak kıyafetlerini naftalin ve küf kokan kıyafetlerle değiştirdi. Battaniyeyi yeniden omuzlarına sardı, bağdaş kurarak arkasına yaslandı. Kim Taehyung kısa bir süre sonra salona geri döndü, ateşi kontrol etti.

Yanına oturan bedene bakmadan edemiyordu, hâlâ büyükbabasının kazağı içinde oturuyordu. "İyi misin?" diye sordu Alfa, sesi sakindi. "Bilmiyorum." Jungkook nasıl olduğundan emin değildi. Her şey karışmıştı. Nefes alamıyordu sanki. Alfa bir kolunu onun omzuna attı, kendine çekerek ısınması için bedenini yaklaştırdı. "Benim kollarımın arasında üşümezsin." dedi Jungkook'a, iki kolunu da sıkı bir şekilde doladı ona. "İyileştin, gideceksin ve ben üşüyeceğim." Jungkook elinde olmadan konuştuğunda Alfa sessiz kaldı, bir onay olduğunu biliyordu. O gidecekti ve Jungkook onun kalması için hiçbir şey yapamayacaktı. Ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı. Bedenini ona biraz daha yaklaştırarak kokusunu içine çekti. Alfa güzel kokuyordu, gözleri yaşlarla dolu kapadı onları. Orada uyumak ve kalmak istiyordu. Feromonları hafifti, Jungkook'un uykusunu getiriyordu. "Gitme." diye mırıldandı, gitmesini istemiyordu ama gidecekti, uyandığı anda onu yanında bulamadığında anladı.

Ocağın ateşi yüksekti, Jungkook battaniyeye sarılı halde koltukta uzanıyordu. Masa toplanmıştı. Kim Taehyung'a ait tek iz masanın üzerine bırakılmış koyu yeşil ip bileklikten ibaretti. Tüm odaları gezdi, kokusu bile kalmamıştı evin içinde. Bilekliği aldı, bileğine taktı. Gözlerinden süzülen yaşlarla kaldı salonun ortasında. Tek başınaydı. Kim Taehyung gitmişti. Alfa onu bırakmıştı. Koltuğa oturdu, ateş ona sıcaklık veriyordu. Yorgundu, bedeni titriyordu. Soğuktan değildi, yalnız kalmış olmanın verdiği ızdıraptantı. Ona nasıl bağlı olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Bir anda olmuştu her şey. Onu rüyasında gördüğü anda mı yoksa feromonlarını ilk aldığı anda mı olmuştu? Babası haklı mıydı? İlk kez birinin feromonlarını aldığı için mi bu hisleri?

Yalnız kalmıştı, Jungkook ilk kez yalnız olmanın ne olduğunu hissediyordu. "Gitme" demişti ama o gitmişti, Jungkook'u yalnız bırakmıştı. Evin içinde kokusu kalmayacak kadar uzaklara gitmişti. "Jungkook!" Jimin'in sesini duyduğunda yerinden kalktı, pencereden dışarı baktığında arkadaşını gördü. Kulübenin yakınlarındaydı ama kokusunu alamadığı için telaşa kapılmış olmalıydı. Yağmur durmuştu. Kapıya ilerledi, ayaklarını çamur olmuş toprağa bastı. Jimin gözlerini ona dikmiş bakarken algılamaya çabalıyordu. "Neredesin sen? Tüm gece seni aradım." diyerek eve yaklaştı, bir şey demedi, onun içeri girmesine izin verdi. Arkadaşı koku hakkında tek kelime etmeden üşüdüğünü anlatıyordu ona. Ocağın kenarına oturdu, ellerini ateşe uzattı. "İyi misin?" diye sordu Jimin, onun koltuğa oturmasını izliyordu ellerini ısıtırken. Jungkook nasıl olduğunu bilmiyordu. "Kadın gitti, baban bir şeyler konuştu onunla. Senin için endişelendik. Annen burada olacağını söyledi ama gece gelmeye cesaret edemedim." Jimin durmadan konuşuyordu, onun düşüncelerinin içine sızıyordu. Düşünmesini engellemek istiyordu belki de. "O gitti." dedi Jungkook, sesi beklediğinden sakin çıkmış olsa da titremişti.

"Biliyorum, baban gideceğini tahmin etmişti."

Babası her zaman bir şeyleri biliyordu, bu yüzden onun söylediklerinin gerçek olmasından korkuyordu. İçindeki hisler ona ait değildi, Omegası ilk kez bu kadar güçlü bir feromon tattığı için onu yanında istiyordu. Bu gerçek onu üzdü. Omegasının hisleri ve kendi hisleri birbirine girmişti. Hiçbirinin önemi kalmamıştı, Alfa gitmişti ve onu tek bırakmıştı. Min Yoongi'nin söylediklerinin de önemi yoktu artık. Alfa etrafında olmadığı sürece her şey normaldi. Onu unutmalı ve hayatına devam etmeliydi. Bir rüya görmüştü, çok net ve aklından çıkmayacak bir rüya ama öyleydi, gerçeği değiştiremezdi.

Kim Taehyung birkaç günlüğüne görmüş olduğu güzel bir rüyadan ibaretti.

-

merhaba.

yıldızları yakalamak' taekookWhere stories live. Discover now