✓ GEÇMİŞTEN KOPUP GELEN SÖZCÜKLER

6.5K 594 136
                                    


Hayatımın en kritik bir saati gibiydi akşam yemeği, sonunda bittiğinde mideme taş gibi oturan yemeği gidip sindirebilmek için hızlıca salondan ayrıldım.

Odamın bulunduğu koridorda koşturan adımlarla ilerlerken, arkamdan gelen birinin ayak seslerini işitince durdum.

Ensemdeki tüylerin diken diken eden varlığın kime ait olduğunu biliyordum. "Beni neden takip ettiğinizi sorabilir miyim efendim? Masa da beni kraldan kurtardığınız için bir teşekkür almak için geldiyseniz, üzgünüm öyle bir şey olmayacak. Çünkü o konuşmaların yaşanmasının sebebi zaten sizsiniz."dedim, ona dönerken.

"Çok arsız bir ağzın var. Ama sorun değil, ben onu nasıl dize getireceğimi biliyorum."

Kollarımı göğsümde çaprazladım. "Gerçekten mi efendim? Nasıl yapacakmışsınız onu?"

Güldü. Bu sinir bozucuydu. "Tek sorun bir öpücük. O zaman dilin, biraz uysallaşır."

Ağzım çeneme kadar düştü.

Hayatımda, hiç bu kadar edepsiz bir adam görmemiştim. İşin kötü tarafı, ulu orta yerlerde kafasından geçenleri söylemekten hiç gocunmamasıydı. Neyse ki ileride iki, geride iki ve merdivenin  başında da bir muhafız dikiliyordu. Bizi duymayacak kadar uzaktaydılar. Aynı zamanda bu adamın üstüme atlaması durumunda çığlığımı duyabilecek kadar da yakındaydılar.

Rahat bir nefes almadan önce düşündüm.

Beni onun kollarını atma ihtimalleri de vardı tabii.

"Öpücüklerin peri masallarında işe yaradığını duymuştum efendim. Bunu gerçek hayatla karıştıracak kadar çok kendinizi o masallara kaptırdığınıza inanamıyorum. Sizin hakkınızda her geçen gün daha fazla şey öğreniyorum. Söylesenize efendim, başka nelere inanıyorsunuz?" Merakımı cezbetmiş gibi abartıyla gözlerimi kırpıştırdım.

Elini çenesine koyup, parmağıyla dudaklarına vurmaya başladı. "Bir düşüneyim,"dedi. Gözlerini kıstı. İyi bir şey duymayacağımdan o kadar emindim ki kendimi duyacaklarıma hazırlamaya çalıştım. "Sanırım kızıllar çok ateşli olduğuna inanıyorum." Elini çenesinden çekip bana çarpık bir sırıtmayla baktı.

Dişlerimi birinine çarparken nefesimin kesildiğini anlamaması için soğukkanlı görünmeye çalıştım.

Ne yazık ki, hiddetimi bastıramamıştım. "Ben de neye inanıyorum biliyor musunuz efendim?"diye sordum. Başını hayır anlamında salladı. "Prenslerin yoldan çıkmış azgın orman ayıları olduklarına inanıyorum."

Bir kahkaha patlattı. "Sanırım pis ağzına artık alışıyorum."

"Ah, öyle mi? Pis ağzımın henüz neler yapabildiğini bilmiyorsunuz."

Gözleri ilgiyle parladı. "Öğrenmek için can atıyorum."

Geriye çekilip onu şöyle bir süzdüm. "Sahiden, hiç işiniz yok mu sizin? Bana laf yetiştirmek için adeta can atıyorsunuz."

Omuzlarını silkeledi. "Ah, ne yapabilirim ki? Öyle çok dikkat çekicisin ki tek düşünebildiğim sizin hakkınızda daha fazla şey öğrenmek." Göz kırptığında yüzümde oluşan pembelik giderek daha koyu bir renk almaya başlamıştı. Neyse ki meşalelerin ışığından uzaktık. Yüce Yaratıcı korusun, onun bunu görmüş olabileceğini düşünemiyordum bile.

"Sözleriniz pek tatlı efendim. Nerdeyse inandırıcı olacak kadar hemde." Kollarımı serbest bıraktım. "Şimdi, boş muhabbetinizle beni darlamak için gelmediyseniz, söylemek istediğinizi bir an önce söyleyin de odama çekileyim. Uyumak istiyorum."

ATEŞ ORDUSU | DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin