4. Bölüm

1K 66 63
                                    

Yavaşça gözlerimi açtığımda salonda uyuyakaldığımı fark ettim. Üzerime örtülen battaniyeyle kaşlarımı çattım. Bunu ben örtmemiştim?

Battaniyeyi üzerimden kaldırıp kendime gelmeye çalıştığımda havanın daha aydınlanmadığını gördüm. Yavaşça yerimden kalkıp duvardaki saate baktım. Saat sabah 05.05'ti. Çok az uyumuştum fakat daha fazla uyuyabileceğimi sanmıyordum.

Güçlerimle battaniyeyi katlayıp kenara koydum. Zaten yeni uyanmıştım bir de oturup saçma sapan battaniye katlamakla uğraşamazdım.

Tuvalete gidip, elimi yüzümü yıkadım ve aynada kendimi inceledim.

Mutfağa gittiğimde ayılmak için kahve içmem gerektiğini düşünüp kahve aramaya başladım.

10 dakikanın sonunda kahveyi bir türlü bulamıyordum ve kriz geçirmek üzereydim. Dolapları hızla karıştırırken duyduğum sesle irkildim.

"Sağda 3. dolap." Arkama döndüğümde kahve içen bir Five görmeyi planlamadığım için şaşırdım.

"Yok şimdi o da çay çıkar. Sana güvenim yok." dedim ve dolapları karıştırmaya devam ettim. İnatla onun dediği dolaba bakmamıştım.

Bulamadığımda sıkıntıyla mutfaktan çıkıp bahçeye indim.

Bir ağacın dibine oturduğumda aşırı uykum vardı fakat uyuyamıyordum. Göz kapaklarım hem kapanmak için direniyordu hem de odama çıkarsam uyuyamayacağımı biliyordum. İşte bu yüzden kahveye ihtiyacım vardı.

Bir de Five'ı görmenin siniri vardı üstümde. Her ne kadar güçlü görünmeye çalışsam da bu aşırı kırıldığım gerçeğini değiştirmiyordu.

Hava soğumaya başladığında kolunda battaniye ve elinde 2 bardak kahveyle evden çıkan bir Five görmeyi planlamıyordum. Tek kaşımı kaldırdığımda önce kalkmayı düşündüm fakat buraya ilk ben geldiğim için onun gitmesi gerekiyordu.

Yavaş adımlarla yanıma geldi ve ağacın dibine oturdu. Kahveyi uzattı. Önce tereddüt ettim fakat sonrasında sorgulamadan içtim çünkü gerçekten ihtiyacım vardı. Yanıma oturması canımı sıkmıştı.Kahvem bittikten sonra ağzımda bir teşekkür mırıldandım ve kalkmaya yeltendim. Tam o sırada Five'ın sesini duydum.

"Dur." Hızlıca ona döndüm. Yaptıkları ve dedikleri yetmemiş gibi bir de üstüne köpek gibi 'gel, git, otur, kalk' komutlarıyla uğraşıyordum.

"Ne var?" dedim öfkeyle. Sinirimi hala içimden atamamıştım.

"Konuşmamız lazım." dedi sakin bir ses tonuyla.

"Konuşacak bir şey yok!" dedim hızlıca ve gitmeye yeltendim. Five hızlıca önüme ışınlandı ve yolumu kesti, sinirle ve merakla kaşlarımı kaldırdım.

Kolumdan tutup bizi ışınladığında bulanan midemi görmezden gelmeye çalıştım. Nereye geldiğimize baktığımda küçükken kaldığım arka bahçe olduğunu gördüm.

Boğazıma bir yumru oturmasıyla bahçenin içine küçük bir adım attım. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Küçücük bir kızın anıları vardı burda. Kötü anılar...

Yavaşça masamın yanına yürüdüm, üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Kalemler hala duruyordu hiç dokunulmamıştı. Gözümden bir damla yaş düşerken boks torbasına ilerledim. Hırpalanmış ve tozdan görünmeyen torbaya. Bir gözyaşı daha düştüğünde hızlıca sildim.

Yavaşça içeri girdiğimde yatağımı görmemle dayanamadım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.

Her zaman televizyondaki prensesli yataklardan istediğim aklıma geldi. Küçücük bir kıza göre çok şey yaşamıştım. Bembeyaz olan yatağıma ilerleyip çarşafında parmaklarımı gezdirdim. Gözümden süzülen yaşları silmeye bile çalışmıyordum artık.

Ashley/Five Hargreeves - Kapsül Where stories live. Discover now