2.1

464 48 56
                                    

Minho, kendini kaybetmiş bir halde arabayı sürerken yaklaşık bir saatlik yolu yirmi dakika da tamamlamıştı. Elleri sinirden titrerken zorla kapıyı açtı. Kendini içeri attığı gibi üst kata çıktığında aşağıdan duyduğu ses yine onun sesi değildi.

"Minho? Sevgilim geldin mi?" Yeonhwa mutfaktan çıkıp üst kata adımlarken korkuluklara kollarını yaslamış, gözleri aşağıya dalmış Minho'yu görünce hızlanıp yanına ulaştı.

"Aşkım, noldu?" Ellerini Minho'nun koluna koyduğunda karşılık aldığı cevap sert bir bakış ve sinirle yatak odasına geçen bir adamdı.

Peşinden odaya girdiğinde kendisine doğru fırlatılan kitap ile donakaldı.

"Minho. Ne oluyor? Sevgilim böyle yapmazdın bir şey mi oldu? Söyle hadi." Minik adımlarla ona yaklaşırken Minho arkasına döndü. Ve resmen kükredi.

"Ben senin sevgilin değilim! Kendini fazla kaptırıyorsun Lee Yeonhwa!!"

Kadın histerik bir gülüş bıraktı odanın içine. "Anlaşmayı unutuyorsun Lee Know."

"Anlaşmada ki her şeyi yaptım zaten! Jisung'tan ayrıldım. Seninle birlikte oldum. Seni üvey babandan korudum. Daha ne?!"

"Daha ne mi? Sevgilim o anlaşmada yazan bir maddeyi gözünden kaçırıyorsun." Ellerini karnına koydu.

"Hadi ama cidden bizi üzmek mi istiyorsun? Bence istemezsin değil mi sevgilim. Biz sana yardım ettik. O adamın bütün pis işlerini ortaya döken sana getiren ben değil miydim? Bebeğim ile birlikte ne kadar zorlandık haberin var mı?"

Minho sinirle elini saçından geçirdi. Kadının karnına baktı.

"O şey benden değil. Kendine gel artık. Babanla yediğin bokun bir parçası sadece. Böyle davranarak beni sadece kendinden iğrendiriyorsun."

Hızla yanından geçip odadan çıktı. Solda ki merdivenden çatı katına ulaştığında kapıyı kitlemeyi ihmal etmemişti. Büyük camın önüne oturduğunda ağrıyan gözlerini ovaladı sıkıntıyla.

Ellerini saçlarından geçirip odanın içine göz gezdirdi.

"Keşke seninle burada olsaydık, Jisung. Keşke o aşağıda ki sen olsaydın."

Jisung'un iyiliği için başladığı iş onun için o kadar büyük sorunlar yaratmıştı ki. Çok pişmandı. Bazen sadece ülke değiştirseydik. Kurtulsaydık. Bir çok yolu vardı diyerek saçlarını yolsa da her şey çoktan başlamış, hatta sona yaklamıştı artık.

Her ne kadar nefret etse de onları çözüme götürecek kişi aşağıda ki kadındı. Jisung'un üzerinde ki tek emeği onun yanlışlıkla dünyaya getirilmesini sağlamak olan bir adamı bitirmek için peşinde koşmaktan çok yorulmuştu. O adamın her bokunu bilen tek kişiyle anlaşma yapmak en başta kolay gibi gelse de yanılmıştı. O kadını çok hafife almıştı.

İstemsizce gözü uzaklara daldı. Jisung'u düşündü. Arkasında koşturduğu minik bir kız. Uzaktan onları izliyordu. Jisung'un gülüşünü duydu. Gördü. Kızı kucakladı ve öpücüklere boğdu. Kendisini de aralarına katılmak istedi. Ayağa kalkmaya çalıştı ancak olmadı. Ne yaparsa yapsın. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın. Ne onların yanına gidebildi, ne de sesini duyurabildi. Tam o anda Jisung kucağında ki kızı yere düşürdü. Büyük bir çığlık duydu ardından Minho fakat o düşlediği hayalin içinden değildi. Aşağıdan geliyordu.

Hızlıca ayağa kalktı. Aşağı indiğinde Yeonhwa'nın merdivenin yanı başında oturduğunu görünce panikledi. İkişer üçer merdivenleri inip yanına ulaştı.

"Noldu? Düştün mü? Bir yerine bir şey oldu mu?" O safça kadını kontrol ederken sadece kolunun kanadığını gördü.

"Düştüm. Çok canım yandı ya. Bak kolum bile kanıyor."

Sesinde en ufak belirti yoktu. Dikkatlice ona baktı Minho. Ardından kalktı.

"Yalanlarına inanması için saf birini bul Yeonhwa. Bende cidden bakıyorum bir şeyin var mı diye. Beni böyle mi kendine yaklaştıracaksın? Komikmiş."

Bahçeye adımladı. Arka tarafa dolaştı ve çalılıkların arasından çıktı. Dağın başında olan evin tek güzel yanı da buydu belki. Manzarası.

Uçurumun kenarına yürüdü. Büyük ağacın altına karların üzerine oturdu. Kış iyice bastırmış, sonlarına geldiği için veda etmek istemiyormuş gibi iyice beyaza boyamıştı her yeri.

Minho sessizce ayaklarının altında ki şehiri izledi. Üzerinde kendisini koruyacak bir ceketi olsa belki saatlerce otururdu fakat daha çok işi vardı. Hasta olursa Jisung'a kavuşma süresi uzardı. Yerinden kalkıp bahçeye girdi. Evin içine geçtiğinde nerede olduğu belli olmayan kadını umursamadı. Odasına çıktı. Yatapa oturduğu anda çalan telefonuyla ofladı. Yine de bekletmeden açtı.

"Efendim Chan?"

"Minho, bir sorunumuz var."

"Ne? Noldu? Jisung'a mı bir şey oldu?"

"Sakin ol. Jisung çokta iyi sayılmaz ama konu o değil."

"Ne o zaman?"

"Bu şerefsiz. Biz uzun yıllar yatar sanmıştık ya."

"Hayır Chan. Bana kötü haber verme. Yapma bunu bana."

"Üzgünüm Minho. Sadece sekiz yıl almış. Aslında en azından altı yıl yatması gerekirdi ama para sağolsun. Herkesi satın alıp cezayı altı aya kadar indirmişler. Daha aşağısına imkan olmasa da altı ay sonra tekrar istediğini yapacak pezevenk."

"Sikeyim!"

Minho sinirle telefonu kapatıp duvara fırlattı. Başını ellerinin arasına aldı. Hep bir sorun çıkmasından çok sıkılmıştı. Gözlerinden düşen yaşlara engel olamazken ağlayışı giderek şiddetlendi.

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Önüne çıkan her engel sanki daha da aşılmaz oluyordu. O gece içi geçene kadar ağladıktan sonra gelip sarılan bir Jisung olmamıştı. O her nefesinde, her göz kırpışında Jisung olsun istiyordu ama hayat onlar kavuşmasın diye her istediğini yapıyordu.

toxic / minsung Where stories live. Discover now