'posta kutusu

517 66 52
                                    

Delirmiş olmalıyım.

Notta bulunan yazıyı okuduktan sonra sinirden gülüyordum.

Kim bana niye böyle bir şey göndersin ki?

Ayrıca sevgilim mi? Benim sevgilim bile yoktu!

Kutunun içinde başka bir şey var mı diye bakarken kağıttan akan kanlardan başka bir şey yoktu.

Ne yapacağımı şaşırmış vaziyette öylece oturuyordum. Bunu kim bana neden gönderdi? Beni tanıyor muydu?

Buraya geleli hoseok hyung'tan başka kimsem yoktu. Konuştuğum tek arkadaşım oydu.
Evimin adresini sadece o biliyordu.

Hoseok hyung böyle bir şey yapmazdı ama.

Böyle düşünürken bir anda sokak lambası cızırdayan sesi ile açılıp kapanmaya başlamıştı.

Pencereye gidip ne olduğuna bakmaya çalıştım.

Direğin altında elektrik panosu ile oynayan bir adam vardı.

Görevli olduğunu düşünüp eski yerime geri oturdum.
Bu not hakkında ne yapmalıyım?

Şimdilik bunu boşverip odaya gidip kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.

Dün cafeyi ben kapattığım için işe biraz geç gidecektim.
Saat 11 gibi gözlerimi açmıştım.
Nasıl bu kadar uyudum diye sorguladım kendimi ama çok uzun sürmeden ayaklanıp kahvaltı hazırlamaya gittim.

°

Kahvaltı bitince her yeri toplayıp evi biraz temizlemiştim.

Nihayet evden çıkma saatim geldiğinde son kez kendime aynadan bakıp evden çıktım.

Bugün sanırım biraz daha yoğundu. Bunu az ötede pencerede ki kalabalıktan anlamıştım.

Kafeye girdikten sonra direk kasaya geçmiş işime başlamıştım.

Son hızda işime devam ederken gerçekten yorulmuştum. Parmaklarım tuşlara basmaktan, insanların sipariş fiyatlarını incelemekten çok yorulmuştum.

Normalde bu en severek yaptığım işlerdi ama bugün neden bu kadar insan vardı?
Üstelik bugün kafede ağırlıklı olarak çiftler vardı.

Kimisi sohbet ederek kahvesini yudumluyor, kimisi ise yemek yemeye gelmişti.

Kafeye göz gezdirirken dikkatimi en köşede siyahlara boyanmış adam takıldı.
Kaşlarım çatık bir şekilde çaktırmadan ona bakıyordum. Arkası dönük oturuyordu.

Hoseok hyung gelip kolunu omzumu atarak:

"Kafenin bugün neden diğer günlere göre kalabalık olduğunu sorguluyorsun değil mi?"

Başımı belli belirsiz sallayıp onaylamış gibiydim.

"Bugün Kore'de çiftler için özel bir gündür, sevgililer günü gibi düşünebilirsin"

Anladığımı belirtircesine kafa salladım.

Sevgili dediğinde istemsizce aklıma dün bulduğum not geldi. Nefesim kesilmişken hoseok hyung fark etmiş olmalı ki:

"İyi misin Jim?"

"İyiyim, irkildim bir an"

Son parayı da kasaya ekleyerek ellerimi çıtlattım. Son müsteriyi de uğurladıktan sonra derin nefes alıp geriye yaslandım.

Her yerim ayakta durmaktan ağrıyordu.

Yaşadığım sokağa girdikten sonra eve varmadan komşum olan ahjumma bana seslenmesi ile ona döndüm.

"Efendim"

"Jimin, kısa bir süre önce postacı posta kutuna bir şey bıraktı. Sana haber vereyim dedim eve girmeden alırsın oldu mu?"

"Teşekkürler ahjumma"

Eve yürümeye devam ederken arka sokaktan gelen bağırma ile duraksamıştım.

Mahalle her ne kadar sakin olsa da bazen aile kavgaları çok fazla olurdu.

Buda onlardan biridir diye düşünerek umursamadan posta kutusuna adımlamıştım.

Karşımda duran kutuyu alıp eve girmiştim.

Küçük bir kutuydu elime rahatlıkla sığabilecek kadar.

İçine açıp baktığımda yine bir kağıttı.

Ve

Yine kan.

Korkmaya başlamıştım artık şuan sinirden titriyor ve ağlıyordum.

Buraya geldiğimden beri kimseye bir zararim olduğunu düşünmüyordum.

Okul-is-ev ev-okul-iş düzeninde olan insandım. Ne olabilir ki?

Korkarak, ellerim titreye titreye kağıtta yazanları okumaya başladım.

"Sen kırmızı seversin, kendi renginin içinde boğulacağın günü iple çekiyorum."

_

~frezya

nota sanguinosa || yoonmin Onde histórias criam vida. Descubra agora