'ihanet duvarı

192 25 9
                                    

Kararsızlık, çaresizlik ve pişmanlığı aynı anda yaşayan küçük beden şuan büyüğünün alanında onu bekliyordu.

Ceketinde çip takılı olduğunu her şeyi eline yüzüne bulaştırdığında fark etmişti ve lanetler okumuştu.

Polise gitmişti.

Ancak polise gitmeden hemen önce sevdiği adam gelmiş ve korkutucu bakışlarıyla küçüğü -fark edilmeden- sürükleyip götürmüştü.

Taksici ile polis karakolunun yolunu tutan jimin tedirginlik besliyordu.
İçinde ki his onu berbat yapıyor ve hala -şansı varken- geri dönüp elinde ki dosyayı sevdiği adama götürmesi gerektiğini hissediyordu.

Polis karakolunun bulunduğu bölgeye girdiklerinde jimin taksiciden rica edip erken inmiş ve dosyayı sıkı sıkı tutarak adımlamaya başlamıştı.

Tam karakolun demirlerle çevrili bahçesine adım atacakken burnuna dayanan bez ile gözleri karardı.

Ve duyduğu ses fırtına öncesi sessizliğin habercisiydi.

"Sınırları zorladın ve aştın küçük."

Ardından kucağında çocukla hemen simsiyah, camları filmle çevrili arabaya bindi katil olan.

İlk kaçırdığı gün gibiydi. Küçüğü kucağında baygın kendisi ise onu izliyordu ama bir şey gitmişti. Merhametini kaybetmişti artık ve sanırım acıma olmayacaktı.

Aynı şeyler, farklı duygular.

Kimsenin bilmediği, yangında kül olmaya yüz tutmuş, gerçeklerin ortaya çıktığı o ev.

Jimini getirmişti buraya.

Artık başka birisi olmuştu sanki.

Gözü dönmüştü. İkinci ihanetine uğramıştı.

Omuzunda taşıdığı çocuğu sert bir şekilde sandalyeye oturttu.

Ellerini, ayaklarını zincirle bağlamış. Uyanması için elinde ki su dolu şişenin kapağını açıp nazik olmayan bir şekilde çocuğun yüzüne atmıştı.

Bu yetmeyince başından aşağı dökmüştü.

"Uyan artık!" Diye bağırmış ve bilinci yerine gelen küçük beden işittiği ses ile korkmuş gözlerini şokla açmıştı.

Neresiydi burası?

Sorguluyordu.

Neden bir sandalyede, elleri ve ayakları zincir ile bağlı? Neden karşısında sevdiği adamın bakışları altında eziliyordu?

"Hyung? Ne oluyor?"

-yeni ayıldığı için bir şeylerin farkında değil.-

"Birde soruyor musun ha!?"

Anlamaz bakışları büyük olanı daha çok sinirlendiriyordu.

"Sen beni polise şikayet edecek kadar cesaretli mi sanıyordun kendini? Nerden geldi bu cesaret sana? konuş!"

"H-hyung b-ben.."

"Birde titriyor musun? Korkak. Korkuyorsan boyundan büyük işlere girmeyecektin!?"

"Özür dilerim hyung."

"Özür? Ne için bu laf kalabalığı? Bu sözleri başka ne zaman duymuştum biliyor musun jimin-ah?"

"İlk ihanetimi yaşatan insan da çok yalvarmıştı bana ve sende ikinci ihanetimsin."

"Sana güvenmiştim jimin"

Büyük olanın sözleri bir enkaz gibi üzerine yıkılıyordu küçük olanın ve altında kalmıştı.

Pişmandı. Hemde çok.

Hyung'u onu esir almamıştı, ona sevgiyle yaklaşmış ve yanında olmuştu -krizini görmezden geldiğini saymazsak-

Ama büyük olan bedelini sevdiği ve yakında açılmak için provalar yaptığı çocuğun ihaneti ile ödemişti.

Yoongi ihaneti affetmezdi değil mi?

İşte af yoktu.

Büyük olanın siniri boynunda olan damarlarla ortada iken küçük olan korkuyordu elbette.

Yoongi kendisine sıcak bastığını hissetmiş ve ceketini çıkarmış atmıştı.

Yavaş adımlarla küçüğe yaklaşmış ve bir ayağını sandalyede bacağı hafif aralık oturan küçüğün boş kalan alandan destek alarak eğilmişti.

"Sende herkes gibisin, sana güvenmek bir hataydı."

Küçük olan çoktan enkazın altında parçalara ayrılmış gibi hissediyordu.

"B-böyle söyleme hyung lütfen, ben seni seviyorum"

"Sevgine inanıyorum mu sanıyorsun park jimin? Bu olanlardan sonra? Belki de seni sevmemeliydim."

Küçük olan enkazın altında zamanı geri sarmak, hyung'unun kolları arasında uyanmak istiyordu. Pişmanlık hissediyordu hemde felaket.

İçinde ki o duyguyu tarif edemiyor yaşıyordu.

"Gerçekten özür dilerim hyung, güvenini kırmış olmalıyım ama lütfen inanmalısın, özgür olmak istedim, bunun bir fırsat olduğunu düşündüm."

Soğuk bakışlar bırakmıyordu onu. Ne yapacağını bilmiyordu.

Hyung'unun her ne kadar kötü bir işi olsada sevdiklerine karşı titrekti. Bunu jimin görmüştü.

Kendisini affettirmesi gerekiyordu.

Ama ya olmazsa ya yolları ayrılacaksa?

Hyung'u onu bırakıcak mıydı?

Bunu istemiyordu küçük beden.
Tedirginlik içeren sesiyle sordu;

"Hyung, bırakacak mısın beni?"

"Sana şans vermeli miyim park jimin?"

'Her insan ikinci bir şansı hak eder' derlerdi değil mi? Şansı verdiğiniz kişiye dikkat kesilmelisiniz. O şansı çöpe attıktan sonra ne anlamı kaldı, sizi öldürdükten sonra?

"Bu şansı çöpe atacak mısın jimin?"

Bu şans bir söz demekti. Eğer ihanetin üçüncüsü gelirse artık ne bir af kalır ne nefes.

"Atmayacağım hyung, inan bana!"

Sevinmişti küçük olan, gözleri kısılana kadar gülümsemişti.

Affedilmemişti ama şans tanınmıştı.

Yoongi sevdiği insana ilk kez bu an kiyamadi ve vermişti ikinci şansı.

Tabi küçük olanda değerlendirecekti.

En güzel şekilde.

__

-frezya



nota sanguinosa || yoonmin Where stories live. Discover now