12. Bölüm: Buzul Kuyular

510 52 17
                                    

Ehem istek üzerine gece gece yazmaya başladım. Uykum yoktu xjdndkdnkd
Sonra yaklaşık bi yarım saat içinde uykum geldi ve ertesi güne kaldı, adından kuzenim geldi... Derken günler, haftalar geçti... Özür dilerim. Ama çok iyi okurlar olduğunuzu da dile getireyim, bölüm atmak zorunda olduğum için atsaydım kısa ve kötü olacaktı. Zorlamadığınız için teşekkürler.









       Güneş çıksa da bir süre zamandan kazanmak için yürümeye devam etmek zorundalardı. Bu yüzden de daha uzun süre yürüdüler. Yeterince uzaklaştıklarını düşündüklerinde ise kendilerini yere atmışlardı. Hızlıca çadırı kurduklarında kimse kimseyle konuşmadan direkt yatağına yönelmişti. Cedric ise öncekinden farklı olarak Ron ve Harry ile kalıyordu.
Öyle çok yorgundular ki bıraksalar bir hafta uyuyacak haldeydiler.



Uyurlarken çıkan sesleri bile duymuyorlardı, deprem olsa kalkmaz derler ya... Aynen öyle.
Saatler geçtiğinde ve havanın kararmasına sadece bir saat kadar süre kaldığında ilk uyanan kişi Harry oldu. Başka kimsenin uyanmadığını gördüğünde sessizce hareket ederek çadırdan çıktı ve güneşin batışını izlemeye başladı. Ondan dakikalar sonra Draco Harry'i görememiş ve bakmak için çadırdan çıkmıştı. Başına yine bir iş açmış olabilirdi, sonuçta o Harry'di. Güneşin batışını izlerken gördüğünde ise sessizce yanına gidip oturmuştu. Sessizlerdi, huzurluydu... Harry aslında bu sessizliğin devam etmesini istiyordu ama yine de söylemeden edemezdi. "Güneşin doğuşunun güzel olduğunu sanırdım, batışı çok daha güzelmiş..."





Draco onun gözlerinin parladığını gördü. Şu anda aptal Potter'ın nasıl göründüğünden haberi var mıydı ? Çok tatlı duruyordu. Eline asa verilmiş beş yaşındaki bir çocuk gibiydi. Draco'nun kalbi teklemişti, neden en başından beri düşman olmak zorundalardı ki ? Harry başını önüne eğip gülümsemesini doldurduğunda burnundan bir nefes aldı. Gözleri Draco'ya döndüğünde ise dudaklarını araladı.
"Parkinson bana birşey söyledi."  Hafif karanlıkla birlikte güneşin batışındaki her bir renk yüzünde parlıyordu.  "Malfoy seni beni mi korudun ?"
Draco duraksamıştı. Bunu söylemesi gerekiyor muydu illa ? Bide en yakın arkadaş olacaklardı, hain Pansy.




Draco anlamazdan gelerek kaşlarını çattı.  "Dün hafıza kaybı falan mı geçirdin Potter ? Son iki haftadır yanılmıyorsam seni koruyordum." Harry ona soğuk bakışlar atmaya başladığında gözlerini devirmişti.
"Merlin... Sen- Asilzade Malfoy, az önce bilmezden mi geldin ?"  Draco kaşlarını çatıp gülümsedi... O ne demekti şimdi ?  Sarışın çocuk sorusunu cevapsız bıraktığında önüne döndü ve iç çekti Harry. Başını iki yana salladı.  "Cevap vermesen de olur, ben cevabımı aldım."  Yüzündeki mimikler tekrar eski haline döndüklerinde ayağa kalktı ve gerildi. "Hadi diğerlerini uyandıralım !" Draco'da onun ardından kalktı ve bıkmış bir ses ile yanıtladı... "Şu Hufflepuff çocukta dahil mi ? Onu neden aldık ki sanki..."
Harry arkasını dönüp kendinden uzun çocuğa baktı, gözlerini devirdi ve yargılayan bakışlar ile çadıra doğru yöneldi.



Aradan geçen on dakika sonunda herkes uyanmış ve toparlanmaya başlamıştı. Hızlı hareket etmeleri gerekiyordu, herşeyin kontrolü yapıldıktan sonra yola koyuldular. Ne kadar hızlı o kadar iyi, ne kadar çok zaman kazanırlarsa o kadar iyi... Bir an önce Buzul Kuyular'a gitmelilerdi. Hatta bir an önce Draco'nun babasının yanına gitmelilerdi... Büyücülük dünyasında işler ters gitmeden önce buna bir son vermelilerdi ve belki de Draco'nun babası iyi durumda değildi. Azkaban'a gitmeden orda olan şeyleri kimse bilemezdi...









Saatler Sonra~





    Hava karardığından beri saatler geçmişti. Koşuyorlar ve durmuyorlardı. Tahmin edilenden önce istedikleri yere varacaklarını fark ettiklerinde molalardan bile vazgeçmişlerdi. Şu birkaç günde kimse dışına vurmasa bile daha yolun yarısındayken herkes çok yorulmuştu.
Bir an önce en azından aradıkları yere gidip orda dinlendikten sonra yola devam etmeleri gerekiyordu.
Ormanın sonundaki büyük ve karla kaplı dağları görebiliyorlardı ve bu onlar için umut gibiydi.
Herkes sessizdi ama artık sıkılmışlardı. Ron biraz ileride gördüğü küçük sarı ışıklar ile gözlerini kıstı ve olduğu yerde durdu.  "Çocuklar..."  Hermione ve Harry durup ona baktıklarında Ron'un bir yere kitlenmiş olduğunu görüp o tarafa bakmaya başlamışlardı. Hermione birkaç adım ilerledikten yavaşça gülümsedi.
Yavaşça ilerlerken fısıldadı. "Ateş böcekleri... Bunların burada ne işi var ?"  Cedric arkalarından geldiğinde açıkladı.  "Bana kalırsa normalde burda olmamalılar, buranın yoğunluğu onları öldürür. Bir sebep olmalı."






Görünmeyen Gerçekler / DrarryWhere stories live. Discover now