Bölüm 19: Normal Bir Gün

38 2 102
                                    

"Ben ölmüşüm, ben bitmişim, ben mahvolmuşum," dedi Rumu ard arda gelen bildirimlerle sürekli ekranı yanıp sönen telefona bakarak. Sadece iki gün olmasına karşın görev günü yakalandığı adam onu durmaksızın bildirim yağmuruna tutuyordu. Bildirim seslerini duymamak için kulaklarını kapatırken içinden 'dur artık' diye mırıldandı.

Yavaşça yatağa yaklaşıp ucundan telefonun ekranını kesmeye başladı, iki gündür yaptığı gibi önce sevgi sözcükleri sarf ediyor sonra boş şeylerden bahsediyordu. Sabah yediği yemekten, oyunda atladığı levele kadar her şeyi bahane olarak kullanıp mesaj atıyordu. Rumu tek bir tanesine bile cevap vermemesine karşın inatla yazmaya devam etmesi kendisini zorlamaya başlamıştı.

Düşüncelerle sarhoşlaşmış zihni kendine geldiğinde telefondan gelen seslerin durduğunu fark etti. Ne olduğunu anlamak için hala yanan ekrana baktı. Malum kişiden gelen en son mesajın bir resim olduğunu görünce merakına yenilip bildirime tıkladı. Fotoğraf yüklendiğinde çekilen videodan alınan bir parça olduğunu anlamasıyla sinirleri tepesine çıktı. Öfkeyle onu rahat bırakmasını söylediği bol ünlemli bir mesaj attı. Yataktan iyice doğrulup başını ellerinin arasına aldı. Şimdi ne yapacaktı? Teru'ya olanları söylemeli miydi? Çok büyük bir azar işiteceğine emindi ama daha da önemlisi bu yaptığı hata onu daha fazla göreve göndermemelerine sebep olacaktı, bu da ekipteki diğer üyelere daha çok iş yükü yükleneceği anlamına gelirdi.

"Off!" Stresle saçlarını karıştırıp odanın duvarlarını süzdü. Kendisini boğacakmış gibi üstüne gelen duvarlarda gümüş rengi kafesler görüyordu. Böyle zamanlarda bütün o demirden duvarları parçalamamak için kendine hakim olması gerekiyordu. Yine de eskisine göre kısa sürede kendine gelip bu hissin yersiz olduğunu idrak ediyordu. Buradan kurtulmak için tek yapması gereken kapıyı açıp çıkmaktı. Nitekim öyle de yaptı.

Girdiği salondaki tanıdık insan kalabalığı, her zaman kalbindeki zincirleri kırmakta başarılı oluyordu, hala aynı dört duvar arasında olsalar bile. Asu amerikan tarzı mutfakta akşam yemeği için olduğunu düşündüğü bir takım sebzeler doğramaktaydı. Bianca Mizu'ya bir şeyler söylerken Mizu da masanın üstündeki yazıcıdan çıkan belgeleri alıp hızlıca incelemeye koyuldu. Maya ise normalde yemek masasına ait olan sandalyeye oturarak dambıl antrenmanı yapıyordu.

"Off Maya, antrenman odasında çalışsana! Her yer leş gibi ter koktu!"

"Yalnız çalışınca sıkılıyorum. Hiç biriniz de bana eşlik etmeye gelmiyorsunuz ki~" Sitemleriyle beraber dudağını büktü.

"İş yapıyoruz herhalde burada, daha incelenecek çok belge var."

"Ben sana eşlik ederim Maya." Rumu Maya'nın yanına gidip kolunu omzuna doladı. "Şöyle güzel bir antrenman iyi gelirdi doğrusu."

"Yemek bitince bende size katılırım, yakın dövüşte daha çok gelişmem gerek." Asu çekmeceden tahta bir kaşık alıp pişmekte olan tenceredeki yemeği karıştırmaya başlarken kızlara göz ucuyla baktı. Rumu Asu'ya gülümsedikten sonra koltuğa oturup alışkanlıkla telefonunu sehpaya bıraktı.

En soldaki odanın kapısının açılmasıyla herkes oraya döndü, at kuyruğu saçları gündelik kıyafetleri ve yuvarlak gözlükleriyle Teru geniş dikdörtgen çantasının fermuarını çekmekle uğraşıyordu.

"Bir yere mi gidiyorsun," Asu tencerenin kapağını kapatırken sordu.

"Okula gidiyorum." Koridordaki aynada üstünü başını son bir kez düzelttikten sonra fortmantoda ayakkabılarını aramaya başladı. "Profesör geçen gün beni derste fena azarlamış, Betty arada derslere girmem için mesaj atıp duruyor. Bugün bir görünsem iyi olur." Teru beceriksizce gülümsemesini saklamak için yanağını kaşıdı.

The HuntedWhere stories live. Discover now