10

309 24 5
                                    


"Pasta, pasta, pasta, pasta, pasta! PASTAAA!"

Kıkırdadı Harry. "Ciddi diyorum sana, şirkette işlerim var."

"Öyleyse bende geleyim şirkete."

"Sende mi?"

"Merak ediyorum, hem yardım ederim sana. Sekreterin olur kahve falan yaparım."

Harry gülümsedi, Draco'yu yanından hiç ayırmamak mı? Mükemmel bir fikir! Okula giden yoldan sapıp şirkete sürdü.

"Pasta?"

"Şirkete isteriz, sus artık."

Draco gülümseyip müziği açtı.

"Sen iyi yerleştin arabaya ha"

Kıkırdadı Draco. "Bu arabada ki son saatlerim, bırak beni."

Harry 'son' kelimesinden nefret ediyordu. İçi sıkıntıyla doldu. Yani artık Draco'yu göremeyecekti öyle mi? Yanında son ses müzik dinleyen olmayacaktı. Acıktım acıktım diyen de olmayacaktı. Kahkahalarla gülen, her ortamı neşelendiren, yüzünde gülümseme eksik olmayan Draco, kendisini bırakacak mıydı?
Harry yutkundu ve ona doğru döndü. "Yani bilirsin... Bu son günler geçince tamamen ayrılmaya ne gerek var ki? Arkadaşız zaten, değil mi?" Kendi halinde eğlenen sözde sevgilisine bakmış sonrada önüne dönmüştü. Sessizce mırıldandı. "Ayrılmaya ne gerek var ki?"

Draco kendisini duymuyordu hala, müzik son sesti ve Harry derin bir nefes aldı. Sakince müziğin sesini kısıp gülümsedi. "Bu gece parti var."

"Normal parti mi, elit mi?"

"Normal."

"İŞTE BU! Dans dans vee içki!"

"Sen içki sevmezsin ki?"

"Sevmem ama partilerde içme kararı aldım artık. Yirmi yaşına geçeceğim, bende yaşıtlarım gibi olacağım."

"Sen yaşıtlarından çok daha iyisin"

"Herkes öyle söylüyor ama ben öyle hissetmiyorum. Neyse, hadi artık pasta al ya!"

İkisi de şirkete girdi. Draco bu şaşalı binanın gösterişine ve büyüklüğüne hayranlıkla bakarken, Harry dik yürüyerek Draco'nun elini kavradı ve asansöre bindi. "İyiymiş..."

"Öyle."

"Ah evleneceğin kişi ne şanslı!"

Harry yan gözle baktı Draco'ya ve sonra önüne döndü.

Evlenmek... Korkutucuydu.

Ama Draco'yla evlenmeyi hayal edince içi bir hoş oldu.

İkisi de çıktılar asansörden ve Draco Harry'nin peşinden odaya geçti. Oda çok hoştu ve aynı Harry gibiydi. Şık ama samimiydi de. Ne çok gösterişliydi, ne çok sönüktü. Harry gibi dengeli bir odaydı. Hem odada Harry'nin parfümü gibi koktuğu için Draco içeriye girer girmez sevmişti bu odayı.

Harry yavaşça kendi koltuğuna otururken, Draco hemen kitaplara koşmuştu. "Birşey içer misiniz?" Diye sordu sekreter kadın.

Draco hevesle baktı Harry'e. Gri hareleri ışıldamış, tatlı tatlı gülümsemişti.

"Ben bir kahve alayım caty, sevgilime de portakal suyu. Birde pastaneden frambuazlı pasta söyler misin?"

"Büyük." Dedi draco.

"Evet, büyük."

"Tabi efendim."

Draco neşeyle oturdu Harry'nin karşısına ve masaya doğru yaslandı. "Ne yapacaksın şimdi sen?"

Dude Don't Be Silly, He's Twenty-sevenKde žijí příběhy. Začni objevovat