16

247 28 2
                                    


"Neden efendim anlayamadım?"

"Bu restoranda en çok sen çalışıyorsun Draco. Neredeyse her gün gelip tek başına yapıyorsun işleri. Tek garson da sensin üstelik. Bu yüzden bunu hak ediyorsun."

"Ama... Bu çok yüklü bir prim değil mi?"

"Hayır, hak ettiğin Draco."

Draco zarfta ki on iki bin dolara baktı. Ensesini kaşıdı. İki yıldır burada çalışıyordu ve hiç böyle birşey görmemişti. Ne diyeceğini bilemedi, şimdi altı aylık kirası resmen karşılanıyordu. Gülümsedi ve mahcup bir şekilde teşekkür etti.

Yinede bu işin içinde bir bit yeniği vardı sanki...

O akşam evine çok mutlu döndü. Theo'ya söylemedi parayı, arkadaşına güvenirdi elbet ama tüm parasını da harcatmak isterdi. Zaten dünden sarhoşluğu hâlâ tam geçmemiş theo şimdi çorbayla ancak ayılıyordu. "Nasıldı parti?"

"Bir hatırlasam..."

"Unuttun mu herşeyi? Şaşırmadım. İyi misin şimdi?"

"İyiyim, ama başım çok kötü..."

"Merak etme, yemeğini yedikten sonra sana ilaç almaya giderim."

"Sen birtanesin."

Draco'da çorba içiyordu. Parası vardı ve çok oldu istedikleri yemeği yiyemiyordu ama bir haftaya alacağı aylıkla daha iyi geçineceğine şimdiden emindi. Arkadaşıyla birlikte yemek yediler, Theo dün gece ile ilgili hiç mi hiç birşey hatırlamadığı için Harry'den de bahsetmedi. Ve Harry konusu açılmadan kapandı...

♟️

Yüzünde ki gülümseme ile kepini attı Draco, mezundu artık. Theo ile birlikte bitirmişti okulu ve öğretmen olmuştu. Aynı baba saydığı adam gibi! Hayat şimdi başlıyordu işte. Daha dün tuttuğu evin kirasını bir yıllık verdi. Theo da kendisine ortak olacağını söylediği için, aylıklarının yarısını Draco'ya verecekti. Evi vardı, okulu bitmişti, yaşı artık yirmi iki olmak üzereydi!

Hayatı güzeldi, tek eksiği iş sahibi olmaktı ve Draco mezuniyet partisi biter bitmez iş başvuruları yapacaktı. Attıkları kepleri aldılar ve diğer arkadaşlarını takip ettiler. Bu zorlu süreç bitmişti sonunda ve Theo parti için gerektiğinden de çok heyecanlıydı.

Eğer Draco patronunun verdiği para olmasaydı, bugün de mesaiye kalmayı düşünüyordu ama şimdi çok rahattı. Bu yüzden yaşıtları gibi kendisi de eğlenebilecekti. Üstelik açıktan da okusa mezun olduğu için pansy'de bu partiye geliyordu.

Tüm mezunlar birlik olarak geçtikleri mekanda yarını düşünmeden içtiler. Pansy, Theo ve Draco öyle çok içtiler ve güldüler ki, bu kadar kalabalıkta bile fark edildiler. Üçü de insan içine karışıp dans ediyor, kendilerini özgür bırakıyorlardı. Belki de gençliğinin vermiş olduğu son demi böyle delicesine eğlenerek kutluyorlardı.

Yanakları al al kızaran Draco bir bardağı daha dikledi ve artık dinlenmek için kendi masasına gitti. Baş dönmesi öyle sarsıcıydı ki, masaya uzandı ve yutkundu. Gürültülü müzik, fazla içki ve baş ağrısı berbattı ama buna değmişti.

Uzun zamandır bu kadar eğlenmemişti, üstelik hayata atılmaya kalan son demlerdi, bu yüzden canı çıkarcasına eğlenmekten sakınca görmedi. Kalçasına dokunan bir eli hissettiğinde gözlerini yavaşça açtı ve doğruldu. Kulağına yaklaşan bir nefes hissetti. "İyi görünmüyorsun, bize gidelim mi?"

"Ne?"

"Bunu evet olarak değerlendiriyorum."

Adam Draco'yu kaldırdı ve sarışın bu adamı birden bire Harry zannederek kollarını sardı ona. İkisi de dışarıya çıkarken neler döndüğünü fark edemeyen Draco gözlerini araladı. "Nereye?"

Dude Don't Be Silly, He's Twenty-sevenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin