°Nefesi nefesime°

1.1K 50 28
                                    

"Nereye gidiyorsun Cara? Giyinmeme yardım etmeyecek misin?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Nereye gidiyorsun Cara? Giyinmeme yardım etmeyecek misin?"

İlk defa benden istediği bu şey ile yerimde dondum kaldım. Pembeleşen yanakları ve bayık gözleri ile bana aşağıdan bakarken beni ne kadar etkilediğinin farkında mıydı ki?

Bugün  iki kat daha fazla nazlanıyordu sanki. En çokta böyle zamanlarda zorlanıyordum. Ona temas etme fikri bile ruhumun cennette nefeslenmesine sebep oluyordu.  Ait olduğum yer onun teni iken ne kadar da uzaktım hayalime bile.

Derin bir nefes çektim ve arkama döndüm. İtiraz edemezdim ki. Onun hizmetlisiydim. Onun dedikleri gorevimdi benim. Yahut da benim için bir ödüldü  neticede...

Sedirin üzerindeki kıyafetleri aldım. Hâlâ uyuklayan leydimin önünde durdum ve koltuk altlarından tutarak doğrulmasına yardımcı oldum. Uysal bir şekilde bütün yönlendirmelerimi kabul etti.

Arka tarafına geçerek geceliğinin iplerini cözmeye başladım. Hızlı yapmaya çalışıyordum çünkü beni nasıl heyecanlandırdığını, hatta ellerimin titremesine sebep olduğunu farketmesini istemezdim.

"Cara... Ellerin buz gibi. Cok güzel hissettiriyorlar. Ferahlık geldi sanki!"

Cümleleri beni daha da paniğe soktu. Güzelmiydi ellerim. Güzel mi hissettirmiştim ona? Ferahlık nasıl gelmişti peki, ben ateşler içinde yanarken her tenine değişimde.

Düşünceler içerisinde İpleri çözülen geceliği omuzlarından ittirerek düşürdüm. Yatarken içlik giymeyi sevmiyordu. Bu yüzden şu an anadan üryan bir şekilde karşımda durduğunu biliyordum. Gözlerimi ona degdirmemeye özen göstererek yatağın üzerine koyduğum içliği aldım ve uzattım.

Çok şükür ki ısrar etmeyip hemen giymişti üzerine. Korseyi giymesine de yardımcı olup yeterince sıkı olmasını sağladım. Çok sıkı olunca rahatsız hissettiğini bildiğim için kıyamadım ona.

Önüne geçince ise kızaran yanaklarını fark ettim hemen. O kadar çok mu sıcaklamıştı ki böyle allanmıştı elmacık kemikleri? ilkbahar mevsiminde böyle allanan leydim kim bilir yazın sıcağında ne kadar da güzel görünecekti...

Bembeyaz ve pürüzsüz teni nefesimi keserken, geri veremedim tuttuğum nefesi. Omuzlarına kadar sıçrayan pembelik her zamanki gibi kalbimi tekletiyordu. Manzaram mükemmeldi gerçekten.
Kıyafetlerini en az temas ile giydirmeye çalışıyordum. En ufak bir dokunuş alev almam için yeterdi zîra.

Elbiseyi kollarından geçirirken ona bu kadar yaklaşmış olmak tehlikeli bir hal almaya başlamıştı. Teninin kokusu burnumun direğini sızlatırken bütün mevcudiyyetim ile onun varlığında kavrulmak istedim. Kolunu geçirirken burnumu biraz daha boynu hizasına yaklaştırdım. Kokusunu daha fazla içime çekmek, ciğerlerimi parçalarcasina sadece onun teninde solumak istiyordum.

Leydi bir anda kafasını bana çevirince burnu yanağıma çarptı. Ondan hafif bir inleme duyunca endişelendim.  Biraz sert bir şekilde gerçekleşen olay ile sızlayan yanağımı boşvererek iki elim ile yanaklarını hapsettim. Endişeyle konuşurken bir yandan da hasar kontrolü yapıyordum.

"Leydim, canın acıyormu? Neden dikkatli değilsiniz?"

Kiraz renginde olan dolgun dudaklarından etrafima yayılan ve beni cevreleyerek kulaklarıma dolan kikirti sesi dudaklarına bakmama sebep olurken göz bebeklerim onun kiraz rengi dudaklarında dondu kaldı.

"Cara, bu kadar endişelenme. Nefesin beni gıdıklayınca bir anda oldu..."

Derin bir nefes aldım. Baş parmaklarım ile yeni uyandığından dolayı! allanan yanaklarını okşadım. Tam şuanın içerisine haps olmak için Tanrı ya içten içe yalvarıyordum. Hassaslaşan kalbim ile dayanamayarak biraz eğilerek alnımı alnına yasladım. Nefesi nefesime karışıp giderken birbirimizin nefeslerini soluduk bir süre boyunca. Leydim hiç bir tepki vermiyor sadece ona dokunmaya ve onu solumama izin veriyorken, karşımda bu kadar savunmasız bir şekilde durması ile kasıldım.

Benim onun için endişe duymama, en ufak bir aksilikte bile tepki göstermeme alışmıştı sanırım.

Gözlerimi yavaşça açtım. Parmaklarımı göz altlarına doğru sürüklerken bir yandan da temas ettiğim her yeri okşuyordum. Kapalı olan gözlerine gelince bir anlık duraksamanin ardından uzun ve kıvrık kirpiklerini tüy kadar hafif bir şekilde okşadım.

Hiç bir tepki vermemesi, kendini geri çekmiyor oluşu ve ayrı olarak bir kat daha kırmızıya dönen yanakları ile şaşırmıştım.

Ona ne kadar değer verdiğimi biliyordu. Ona göre en yakın arkadaştık(!)  biz. Ben hiç bir zaman onu bir arkadaşım olarak görmemiştim ama arada ki sınır çizgisini de hiç aşmamıştım. Ne kadar eli elime değdiği zaman kalbim titrese bile belli etmemeye çalışmış, onu rahatsız edecek her türlü hareketten kaçınmıştım.

Ama bugün sınırlarımı zorluyordu tüm bu yakınlık. Nefesi dudaklarıma degerken ve saçları ile kirpikleri pencereden vuran gün ışığın da parlarken kendimi ne kadar tutabilirdim ki!

Farkındalık ile ellerimi ateşe degmişcesine bir anda çektim üzerinden ve iki adım geriye gittim. Araya mesafe koymazsam çok fena şeyler olabilirdi çünkü. O beni arkadaş olarak görüyorken bu şekilde kirli hayaller ile kaplanan zihnime küfür ettim. O çok masumdu. Beni bir arkadaş olarak görüyordu ve ben böyle olunca ister istemez düşüncelerimden dolayı kendimden utanıyordum.
Kalbime söz geçirememiş ve tutulmuştum ona. Artık geri dönüşü yoktu bu sevdanın. Olsa bile o yoldan geri dönmek istemez hayatımın her bir anını ona sevdalı olarak geçirmek isterdim zaten.

Derin bir soluğun ardından boğazımı temizledim. Başımı kaldırıp baktığımda ise küçük parmakları ile elbisenin eteklerini kavrayıp sıktığını gördüm. Bana bakmıyordu ve başını eğmişti. O kısık bir ses tonu ile konuşunca yutkundum.

"Sen önden git Cara. Ben kendim hallederim. Her zamanki gibi..."

Durgun ses tonu ve bana temas etmekten kaçırdığı gözleri ile kaşlarımı çattım. Bana kırılmış mıydı? Ama ne kadar zihnimi saliseler içinde az önce yaşadığımız şeylerde gezdirsem de onu kıracak bir şey yapmadığıma emindim. Öyle ise ses tonu neden böyleydi şimdi?

İçime çöreklenen huzursuzluk kırıntıları ile kafamı sallayarak onu yanlız bırakmak için arkamı dönerek odadan çıktım.

Kafamı kurcalayan leydim ve içimi kemiren huzursuzluk ile onun işini halledip çıkmasını bekledim.

10 dakikanın ardından kapının aralanması ve onun dışarı çıkması bir oldu. Birbirine değen gözlerimiz bir anlık onun bal rengi göz bebeklerinde gördüğüm kırgın bakışı yakalamıştı. Hemen bakışlarını kaçırdı ve hızla yürümeye başladı. Bende kaşlarım çarık bir şekilde peşinden ilerlemeye başladım.

Merdivenleri geçip hole geldiğimizde adımlarınmızı bir an duraklatmadan  yemek odasına ilerlemeye devam ettik.
Her daim sonuna kadar açık duran kapıdan ilerleyerek yemek masasına geldiğimiz de ise karşılaştığım görüntü ile kaşlarım catıldı ve gerginleşen çene kaslarım ile beraber parmaklarımı sıkarak tırnaklarımı etime geçirdim. Leydimin az önce kaçırdığı bakışları tam tersi bir şekilde endişe ile benim bakışlarımı bulduğunda olabilecek gibi daha da çok kasıldım.

Çünkü şuan yemek masasında oturan, cöpçatan olarak bilinen düşes Marinette ve yanında sırıtarak ayağa kalkıp eğilerek selam veren kumarbaz ve  çapkın olarak nam salmış Lord Hanry yüzündeki hınzır gülümseme ile benim! leydime bakıp baştan aşağı süzüyor iken sakin kalmamın mümkünatı yoktu.

𝑳𝒆𝒚𝒅𝒊𝒎  «𝚐𝚡𝚐»Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin