°Paha biçilemez°

638 42 22
                                    

Leydimi yatıştırdığım dakikaların ardından malikaneye geri dönmüştük. Onu biraz dinlenmesi için odasında yanlız bırakmak istemiştim ki kızaran gözleri ile bana melül melül bakmış ardından da
"yanımda kalamaz mısın?" diyince tabiki bu teklifi geri çevirmemiştim. 

Sonrasında ise, sedirin üzerinde oturup saniyeler içinde kendini uykunun kollarına bırakan leydime bakarken kafamda dolasan binbir düşünce ile yanlız kaldım.

Endişeliydim ve tedirgindim. Bu tedirginlik ise elimden bir şey gelmeyeceği için değil de tam tersine Leydimin elimden gelecek olan şeylere razı olup olmayacağı hakkındaydı. Dakikalar birbirini kovalayıp her bir saniye katlanarak artan düşüncelerime ev sahipliği yaparken sadece akrep ile yelkovanın sesinin duyulduğu odada dışarıdan gelen ve gittikçe yaklaşan adım sesleri ile oturduğum yerde dik bir konum aldım.

Bulunduğumuz kat, Lord Eadred'in  -leydinin babası- çalışma odası, büyük bir kütüphane ve Leydimin odasından ibaretti. Saate baktığımda öğleden sonrayı gösteriyordu ve bu saatte Lord Eadred'in bu katta olduğu sık rastlanan bir olay degildi.
İçime çöreklenen huzursuzluk tohumu ve Saliseler içinde aklımda dolanan her bir düşünce bu saatte koridorda işitmiş olduğum adımları gittikçe daha fazla sorgulamama sebep oldu.

Ayağa kalktım ve leydimi uyandırmamak için oldukça sessiz bir şekilde kapının arkasına kadar adımladım. Ayak sesleri bulunduğumuz odayı geçmiş ve çalışma odasına doğru ilerlemekte olan kişinin habercisi iken kapının gıcırdamaması için dualar ederek yavaşça araladım. Kütüphane kapısının açılma sesi kulağıma dolar dolmaz ses çıkarmamaya özen göstererek koridora adımladım.
Yavaşça attığım her adımda içime düşen huzursuzluk tohumu aralık bırakılmış kapıya yaklaştıkça artarak katlanmaya devam etti. Konuşma sesleri gittikçe netleşmişti. Kütüphane kapısı aralık bırakıldığı için sesleri daha net duyabiliyordum ve adımlarını duyduğum kişinin bir kişi değil iki kişi olduğunu böylece anlamış oldum. Bariz bir şekilde belli olan Lord Eadred'in sesinden duyduğum her bir kelime ile vücudumdaki bütün hücreler gerildi ve kaşlarım iyice catıldı. Parmaklarımı avucumun içerisine kanatırcasına batırdım. Alnımdaki damarın attığını hissettiğimde ise tahminlerimde haklı olmak ilk defa bu denli sinirlenmeme sebep oldu çünkü Lordun söylediklerinin hayra alamet olmadığı barizdi.

"Elbette ki endişelerinde haklısın ama seni temenni ederim ki sözleşmeye harfi harfine uyacağım. Sana vaad ettiğim şey kızım olsa bile, karşısında alacağım mükafat beni son derece tatmin etti. Lütfen bana güven. Sözünde duran sadık bir Lord olduğum herkes tarafından bilinir Henry."

•••

Akşam olup kafamdaki seslerin susması bir an bile mümkün olmazken hâlâ masumane bir şekilde uyuyan leydime baktım ve iç çektim. Nefesim boğazıma bilmem kaçıncı kez takılı kaldı o anlarda. Ben ona her bakışımda içim giderken nasıl olurda öz babası onun üzerinden aşşağılık emelleri dolayısıyla alçakça planlar kurabilirdi, aklım almıyordu.
Nasıl bu şekilde düşünebilir! Nasıl kızını bir şeyler karsılığında vermeyi düşünebilirdi aklım almıyordu işte! Bana dünyaları değil evrenleri teklif etseler leydimin bir damla göz yaşı karşılığında bile hiç şüphesiz geri çevirecek olduğum halde öz mü öz babası nasıl böyle olabilirdi ki...

Ben karmaşa içerisinde kalan düşüncelerim ile  akşam güneşinin vurduğu saç tellerine dalıp gitmiştim bile. Tâki hafif mırıltılar çıkaran ve sırt üstü dönen Leydimin yavaşça uyanışı üzerime daha da büyük bir ağırlık çökmesini sağlayana kadar. Ona duyduklarımı söylemeli miydim, işin içinden bir türlü çıkamamıştım. Ama her ne kadar Lord Eadred ile aralarında mükemmel bir baba kız ilişkisi olmasa bile onun öz babası olması bana  bu isteğimi defaten gözden geçirtmişti.
Ama söylemesem de, bu sefer  onun benim duyduklarımı bilmeye hakkı olduğunu sürekli olarak  fısıldıyordu iç sesim..

Bilmeye hakkı vardı değilmi?

Peki kim bilmek isterdi ki böyle bir şeyi?

Kimse.

Gözleri açılan ve öğlenden akşama kadar devam eden uyku seansından dolayı şapşal bir şekilde etrafı inceleyen leydim ile düşüncelerimi kısa bir süreliğine erteledim.

Hafifçe doğrulup yatağın başlığına kafasını yasladı.  Ve Kısık bakan şişik gözleri benim gözlerim ile buluştu. Şu an o kadar sevimliydi ki yanaklarını ısıra ısıra onu sevmemek için kendimi çok zor tutuyordum.

"Günaydın Cara, hâlâ buradasın.."

Mırıltılı sesi kulaklarımın işittiği en güzel melodi oldu. Kaç saattir gitmediğim ve onunla kaldığım için sevinen bir ifadesi olduğunu düşündüm. Şapşal görüntüsünün yanında kızaran bir çift yanak ve yukarı doğru kıvrılmak için yalvaran dolgun iki et parçası düşündürdü bunu bana.
Sonuçta onun en yakını,
yani hizmetçisi olduğum günden beri  en yakın arkadaşıydım. Ona her daim destek olmam ve yanında bulunmam hoşuna gidiyordu, biliyordum. Ama onun bilmediği şey ise arkadaş olamayacak kadar büyük bir şehvet tohumunun içimde dolaşıyor olduğuydu. Sevgim ve aşkım kalbimi doldurup taşırmıştı ama arkadaşlığımızı keskin bir şekilde bitiren yegane çizgi benim ona duyduğum ve gittikçe katlanıp artan arzumdu.

"Akşam oldu leydim. Ama sen uyandığın için akşam güneşi batmaktan vazgeçmiş olabilir. Zîra bana gün doğdu."

Domatese dönen ve bakışlarını benden kaçırıp ellerine yönelten bir adet Diana ile güzelliğinden sarhoş olup içimden geçirmem gereken şeyleri sesli söylemiş olduğumu farketmem uzun sürmedi. Hızla ayağa kalktım. Ve sonra bu yaptığımın sözlerime set çekmesi gerekirken daha da üstünü çizdiğini anlayınca geri yerime oturdum.

Boğazımı gıdıklayan hislerim giderek çoğalarak  beni bile korkutuyordu çünkü kendime engel olamıyordum. Her an her yerde dudaklarına yapışacak kapasitem ile pimi çekilmiş bir bomba gibiydim onunlayken.

Yandan bir bakış attığımda göğsünün hızla inip kalktığını ve hâlâ daha kafasının eğik olduğunu gördüm. İltifatın dozunu kaçırmıştım. Kimse kardeşi olarak görmesi gereken arkadaşına kendisinin güneşi olduğunu ima eden laflarda bulunmazdı değilmi? Bir süre sesiz bir şekilde geçen dakikalar ardından sessizliği ilk bozan leydim oldu.

"Cara..."

Hâlâ kısık olan ses tonu ile  gözlerim gözlerine çıktı. Ve defaten Onun bu hallerinin sadece iltifat sebebi ile olduğunu kendime hatırlattım. Umut veremezdim kendime. Hele ki o beni benim onu gördüğüm gözler ile görmüyorken...

"Neden beni uyandırmadın ki?"

"Biraz dinlenmen kötü olmadı leydim."

"Ama şimdi de sersem gibi hissediyorum"

"İstersen senin için banyo suyunu hazırlayayım leydim?"

Teklifim ile gözlerinden geçen parıltılar beni de gülümsetti. Onun saçlarını yıkamamı seviyordu. Öyle demişti o gün. Hatta yine aynı gün,
'iyi ki yanımda senin gibi bir arkadaşım var' demişti bana.
Böyle zamanlarda yüzüme vuran arkadaş kelimesi ister istemez kalbimi sızlatırdı hep.

Ama mutluydum işte. O yanımda olduğu müddetçe de her ne sıfat ile olursa olsun onun her türlü hizmetinde bulunmak benim için paha biçilmezdi. Ve o tamamıyla hayatımı ve varlığımı adadığım paha biçilemez aşkımdı. Onunlayken mutluydum.

^^^^^^^^^^
Hatalarım oluyor ise affedin lütfen.
Biraz acemiyim. >⁠.⁠<






𝑳𝒆𝒚𝒅𝒊𝒎  «𝚐𝚡𝚐»Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin