*Meleğimi üzmüşsem*

345 33 2
                                    

Bilinmezliğin içinde hapsolmuş, kaygılarımın ve endişelerimin derinliğinde süzülüyordum. Etraf karanlık olmasına rağmen, atmosfer bir takım renk huzmeleri ile harmanlanmıştı. Vücudum boşlukta akıp gidiyor, toparlayamadığım bütün düşünceler bilinçaltımdan çıkarak etrafımı sarıyordu. Süzülerek ilerliyor, daha çok karanlığa boğuluyordum.

Dört bir yanımı kaplayan sesler eklemlerimin sızlamasına sebep oluyor iken gücüm olmasa dahi içimden defalarca kez susmalarını söyledim.

Bütün bu karmaşanın içinde onun sesini duyduğumda beni içine vakumlayan derinlik yavaş yavaş ışığa boğulmaya başladı. Başımda hissettiğim derin ağrı zonklayarak gözlerime ulaşmış, kulaklarımın yankılanmasına sebep olmuştu. 

Biri ağlıyordu. Ağlama sesini duydukça çınlamaya başlayan kulaklarım daha fazla zonkladı, dayanılamayacak keskin bir ağrıya neden oldu. Hıçkırarak ağlayan ve feryat eden kişinin benim en değerlim olduğunu bilsem de, etrafımı kaplayan beyaz ışık huzmeleri ile birleşen bu kederli ses tonu, bana daha fazla acı çektirmekten başka bir şey sağlayamadı.

Gözkapaklarıma açılmaları için verdiğim komut işe yaramazken, bir takım uğultu halinde duyduğum sesler onu benden uzaklaştırdı. İtiraz edebilecek bir konumda değildim. Onun gidişi ile bilinçaltımda bana pusu kuran o karanlık tekrar benliğimi sarmaladı. Ve onun gidişi ile hapsolduğum çukura geri yollandım.

*******

Etrafım sessizleşmiş, zamana algım yok olmuştu. Omurgamda şiddetli ağrıdan dolayı oluşan uyuşukluğu hissetmeye başlamıştım. Bilincim kendine gelmek üzereydi ve sırtıma onlarca iğne batıyormuş gibi hissediyordum. Nefes alırken bile zorlanmama karşılık yüzümü buruşturdum.

Bir müddet sonra bulanık olan görüş açım yavaşça netliğe kavuşmuştu. Yan bir şekilde yatırılmış, eski yaşantımdan tanıdık yumuşak ve pofuduk bir hissiyat ile daldığım derin hiçlikten uyandım. Uzandığım yer hizmetçi olduğum malikanede yattığım ve her yanıma batan, her gece beni uykumdan eden ve belimin tutulmasını sağlayan o yatak değildi.

Bulunduğum oda gecenin karanlığına tam olarak bürünememiş, yatak başlığında olan şamdanlar aracılığı ile karanlık ortam kızıl rengiyle harmanlanmıştı. Hareket ettirdiğim gözlerim sancıyınca ufak bir inilti dudaklarımdan döküldü. Görüşüm netlik kazanınca kendi odamda olduğumu hemen anladım. Aradan uzun zaman geçse bile hiç bir şey değişmemişti çünkü.

"Uyandın demek?"

Diana'nın yumuşak sesini beklerken karşılaştığım kalın ve pürüzlü erkek sesi ile afallayarak başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Pencerenin yanındaki boşluğa yaslanmış olan kişi uzun zamandır görmediğim bir silüete aitti.

"Baba!?"

Karşımda duran kişi Dük Alexandır'ın ta kendisiydi.

Ani bir hareketle doğrulma çabam başıma saplanan müthiş derecede keskin ağrıyla pek mümkün olmadı. Kalkamasam bile şu an bulunduğum yerin kendi malikanem olduğunu, odamda, yatağımda olduğumu bilmek bana tek bir kişiyi hatırlattı. Ve onu hatırlamam ile vücudumda özellikle sırtımda hissettiğim bütün o acıyı göz ardı ederek ayağa fırladım.

"Cara! Tanrı aşkına napıyorsun!?"

Babam yaslandığı yerden ayrılarak hızlı adımlarla yanıma yaklaştı. Ağrılarımdan dolayı pek katedemediğim mesefeyi kısa sürede sıfıra indirgedi. Kolumdan tutarak tekrar yatağa oturmamı sağlarken endişeli bir şekilde sorularımı sıraladım.

"Baba, Diana nerede!?  Nasıl geldim buraya? Her şeyi öğrendi mi yani? Ah Tanrım daha da önemlisi yaralanmış olabilir baba! Leydim nerede? Onu hemen bulmam lazım."

Bir anda oluşan panik halimle babam beni nasıl sakinleştireceğini şaşırmıştı. Normalde oldukça soğukkanlı davranır, karakterim gereği çoğu olayda sükunetimi korurdum. Fakat şu an konu leydim olunca halim ortadaydı. Dükün bu halime şaşırması normaldi. 

İki kolumdan sabitler bir şekilde tutarken konuşmaya başladı. Fakat sözleri beni ferahlatmaktan ziyade daha kötü bir endişe içerisine girmemi sağlamıştı.

"Sakin olmalısın sevgili kızım. Diana'nın fiziksel açıdan bir zararı yok... Lakin, saldırıda ölen Lord Eadred'i öğrenmesi ve senin de bilincinin kapalı olması duygusal açıdan onu çok zorladı. Büyük bir krizin eşiğindeydi.  Saraydan senin tedavin için gönderilen hekimler ona sakinleştirici iğne yaptılar."

Ölüm mü? Kahretsin. O şerefsizin ölümünün beni son derece sevindirmesi gerekirdi. Lakin bunu engelleyen öyle büyük bir etken vardı ki! 

Leydimin babası ölmüştü. Kim bilir neler hissetmiş, uğradığımız saldırıdan dolayı şoka girmek üzereyken üstüne çok daha büyük bir darbe yemişti. Onun yanında olmam gerekirken, daha da çok kafasının karışmasına sebep olmuştum. 

Gözlerimi kapattım ve iki elimle yüzümü baştan sona sıvazladım. Onu toparlamam gerekirken belki de en büyük zararı ben vermiştim. Buraya getirilmemizin ardından benim kim olduğumu anlamamasının mümkünatı yoktu. Ona yalan söylediğimi düşünmüş, belki de sevgimden şüphe etmişti. Onu kullandığımı düşünmesi ise beni mahfederdi.

Belki de ona olan sevgimi saklamaya devam etmeliydim. Böylece bugün gelip de hakkımdaki herşeyi öğrendiğinde ona yalan söylesemiş olsamda, kimliğimi gizleyerek yaklaşsamda belki bu kadar çok kırmazdım onu. Çok mu üzülmüştü leydim?

Ne kadar çok yanına gitmek istesemde gözlerinde ki o kırgınlığı ve belki de nefreti görebilecek olmak beni çok korkutuyordu. Onun bana kırılmasına bile dayanazken hele ki beni istemez, güvenmezse ne yapardım ben?

Orada öylece düşüncelerim ile boğuşurken ne kadar zaman geçtiğini bilmesem de en sonunda kendimi cesaretlendirerek ayağa kalktım. Ne olursa olsun, benden nefret etse bile bencillik yaparak biricik meleğimi yalnız bırakmayacaktım. Her şeyden öte önceliğim oydu benim. 

Bu süreçte babam odanın köşesine konulmuş koltukta sessizce bana eşlik ediyordu. Ellerimi yüzümden çekerek ayağa kalktım. Bakışları bana döndü ve belkide yüzümdeki kararlı ifadeyi gördüğü için bana buruk bir tebessüm ile baktı.

"Onu için her şeyi sindirmek biraz zaman alacaktır. Ben, Leydi Diana'ya verdiğin değeri biliyorum kızım. Ve sana şunu söylemeliyim ki Leydi artık benim de kızım sayılır. O yüzden onun daha fazla incinmesini engelle. Her zaman olduğu gibi bir adım geriden seni destekliyor olacağım."

Babam Dük Alexandır'ın bana güvenerek sarf ettiği sözleri duyunca kafamı sallayarak onu onayladım. Onun verdiği destek  ile yüzünü kara çıkarmamalıyım, dedim. 

Ben acıyan vücuduma inat kararlı adımlarla kapıya ulaşmadan kapım tıklatıldı. Gergin ifademi yansıtan bir ses tonu ile gir, dediğimde Sebastian kapıyı açtı ve hemen karşımda belirdi. Dükün önünde saygıyla eğildi ve ikimize de sırayla baktıktan sonra konuştu.

"Efendim saraydan geldiler. Misafirleri karşılama salonuna aldık, sizleri bekliyorlar."

••••••••

Bölüm geciktigi için üzgünüm🥺😭🍭

Buraya kadar hikayeyi okuyan bebeklerimmm, karakterler ve olay örgüsü hakkında ne düşündüğünüzü cooook merak ediyorum 🐱💗












𝑳𝒆𝒚𝒅𝒊𝒎  «𝚐𝚡𝚐»Where stories live. Discover now