°Saldırı°

348 33 13
                                    


"Böyle dövüşmeyi nereden biliyorsun Cara?"

Şüphe ve merak her yanını kaplamış bir şekilde bana dikkatle bakan leydim ile daha fazla kaçmamam gerektiğini biliyordum.
Ona her şeyi anlatmanın  zamanı gelmişti.

Aslında bir hizmetçi olmadığımı, dövüş sanatlarında uzman olarak eğitilmiş bir düşes olduğumu, babam Dük Alexander'ın beni düşmanlarına karşı kullanacağı sadık bir asker olarak yetiştirdiği için kimliğimi herkesten gizlediğimi ve babası hakkında ki tüm o iğrenç gerçekleri bilmesi gerekiyordu.

Anlatmaya nereden başlamam gerektiğini kestiremesem bile eninde sonunda tüm gerçekler ortaya çıkmaya mahkumdu. Ne kadar tedirgin olsam da, endişe ve korku vücudumda kol geziyor olsa da bütün bunları ona anlatmak benim görevimdi. Başka birisinden başka şekillerde öğrenme ihtimaline karşı, dürüst olmak boynumun borcuydu. En önemlisi de ona karşı olan aşkımı dürüstçe yaşamak, ona güvenli bir yer temin etmek görevimdi. Onu bu bataklıktan çekmek, onun ile bir yuva sahibi olmak ise en büyük hayalimdi.

Bütün bunların farkındalığı ile korku ve kaygılarımdan sıyrılarak boğazımı temizledim. Ona iyice yaklaşarak aramızdaki mesafeyi en aza indirdim ve o güzel ellerini ellerimin arasına alarak sakince parmak boğumlarını okşadım. Her şeye rağmen beni kabullenir mi diyerek sabahladığım gecelere olan borcumu ödemek istiyordum.
Derin bir nefes aldım ve ondan gelecek bütün her şeyi göze alarak söze girdim;

"Leydim, ben aslında-

Lakin yapamadım.
Koridorun ev sahipliği yaptığı ve şu an leydimin tam arkasında kalan büyük cam, dışarıdan gelen ani bir darbe ile paramparça olurken sözlerim yarıda kesilmek zorunda kaldı. Hemen yerlerimizi değiştirerek kendimi leydimin üzerine siper ettim. Onun kılına zarar geleceği düşüncesi bile beni endişeden mahfedecek bir etken iken,o an vücuduma batan cam parçalarını hissetmedim bile. Tek düşündüğüm şey kendimi ona siper etmek, ona bir tane bile cam parçasının gelmesine mâni olmaktı.

Leydimin gözleri sonuna kadar açılmış ve şoka uğramış bir ifade ile bana bakakalırken, dışarıda ki eşkiyalardan gelen bir takım komutlar kulaklarımı talan etti.

Saldırı altındaydık. Malikâneye saldıran eşkıyaların gürültüsü dört bir yanımızı sardı.

Rreflekslerim bir saniye bile gecikse leydim zarar görecekti. Onun zarar görmesine asla izin veremezdim. Tam zamanında davrandığım için içim ragatlayacakken omurgama saplanan büyük bir cam parçası nefesimi kesti.

Lakin kendime gelmem, güçlü olup leydimi korumam gerektiğinin farkındalığı ile acımı içime gömdüm. Yaralı olduğumu belli edemezdim.

"Bebeğim iyi-misin? Bir- bir yerine bir şey oldu mu?"

Dişlerimi sıkarak onun iyi olup olmadığına dair sözcükleri sıralarken bir yandan da ona sarılmaya devam ederek,  az önce öpüştüğümüz aralığa ikimizi de çektim. Şuan koridordan çıksak bile bütün malikâne saldırı altında olabilirdi ve bu halimle onu koruyamazdım. Bu yüzden en mantıklı olan seçenek bu aralığa sığınmaktı.

Tam bu sırada ikinci bir cam kırılma sesi malikanede yankılandı. Ve diğer camların sesi de ardı arkası kesilmeyen bir şekilde devam etti.

Gittikçe azalan kuvvetim ile leydimi iç tarafa doğru iyice  çekerken her hangi bir şekilde zarar görmeyeceğinden emin olmaya çalıştım.

"Cara! Cara, noluyor? Anlamıyorum... Bir anda, bir anda... Kim bunlar?"

Leydimin korku ve endişe dolu sesi yüreğimi sızlattı. Beni fark etmesi onu daha çok korkutacağı için herhangi bir cevap veremezken duvara yaslandım. Şimdiden soluk soluğa kalmış ve terlemeye başlamıştım.

Bacaklarım, omurgamda hissettiğim acı ile titrerken onu teselli etmekten aciz bir şekilde duvar dibine sürüklenerek oturdum.

Kendimi zorlayıp konuşmam, onu koruyacağımı söylemem gerekiyordu. Burnumdan derin nefesler almaya çalıştım.

"Endişelenme leydim, ko-korkma ben yanındayım."

Fısıltıdan daha yüksek bir tona çıkamayan sesim ile ellerini avucuma hapsettim ve leydimi yatıştırmayı umdum. Göğsü hızla inip kalkarken yanıma çöktü. Göz göze geldiğimiz anda ağzı balık gibi açılırken çenesi kasıldı. Duvara yaslanan vücudumdan kıyafete dağılan kanı görünce ise gözleri irilesti ve eli ayağına dolandı.

"Cara, Cara! Kanıyor-kanıyorsun"

Endişeden allanan yanaklarına gözyaşları süzülürken ne yapacağını bilemeyerek dondu kaldı. Ona korkmaması gerektiğini, iyi olduğumu söylemek istesemde gittikçe bulanıklaşan gözlerim ve vücudumun dört bir yanını kaplayan ter tabakası bilincimi kaybetmek üzere olduğumun  göstergesiydi.

Gözlerimin kapanmasına ramak kala onun beni duvardan ayırma çabası içimi cız ettirdi. Beni sarsmamaya çalışarak titreyen elleri ile vücudumu kavradı. Sırtımı görmesini istemiyordum lakin ona itiraz edecek ve kendimden uzaklaştıracak kadar gücüm kalmamıştı.

Çok korkmuş olmalıydı zaten. Bir de ben  yaralanarak onun iyice korkmasına, ağlamasına sebep olmuştum. Onun bir teline bile zarar gelecekse bütün vücudumu onun için gözümü bile kırpmadan feda ederdim. Yeterki Leydim'e bir zarar gelmesindi. Benim hayatım zaten ona aitti.

Şimdi bile kendime gelmem ve her şeyin yolunda olduğunu söylemem, onu telkin etmem gerekiyordu.
Bu yüzden kan kaybettikçe kuruyan ve yapışan dudaklarımı birbirinden ayırarak konuşmaya çabaladım.

"Me- merak etme, kork-ma sakın, ben i-iyiyim, bak. Sadece kan kayb-ettiğim i-için, ha-ahh"

Derin bir soluk ile ciğerlerimi doldurmaya çalıştım. Kaburgama batan büyük cam parçası ve onun yanında irili ufaklı sırtıma saplanan cam kırıntıları bana çok fazla kan kaybettiriyordu. Kandan sırılsıklam olan bedenim ile bilincimin şu an hala yerinde olması bile mucizeydi, daha doğrusu vücudumun dayanıklılığına borçluydum sanırım.

"H-hayır, iyi degil-değilsin.Cara,i-iyi değilsin-hık-"

Biricik bebeğimin telaş, endişe ve korku ile harmanlanmış hıçkırık sesini duyunca biraz daha doğrulmaya çalışsam da başarılı olamadım. Titreyen elleri ile yırtılan kıyafeti üstümden çıkarmaya çabalarken ona yardım etmek istedim ama uyuşan uzuvlarım bana engel oldu. 

"Cara lütfen dayan, seni kaybedemem, olmaz! olmaz, sen-sensiz- b-ben-"

Ağladığından dolayı kesik kesik mırıldandığı sözcükler tam olarak anlaşılmıyordu. O bu kadar korkmuşken elimden hiç bir şey gelmiyor oluşu kanıma dokundu. Ona sarılmak, kalbimin giydiği ateşten gömleğin sahibi olduğunu, onu canımdan çok sevdiğimi haykırmak, bana hiç bir şey olmayacağını söylemek istesem de vücudum bilincini kaybederken gözlerim daha fazla dayanamayarak kapandı. 

Son duyduğum ses, benim ismimi bağıran ve bana düşes diye hitap ederek koridora hızla giren Sebastian oldu.
Ona kaç defa bu malikâne içerisinde bulunduğumuz müddetçe bana bu şekilde hitap etmemesini söylemiştim değil mi?
Sanırım bunun artık bir önemi yoktu.

Sesler yavaş yavaş kesilirken uzun bir uykuya daldığımın farkında bile olamadım.

Düşündüğüm tek şey ise yine benim Diana'm, sevgilim, biçare mecnunu olduğum leydim, bütün ömrümü saçlarının kokusuna haps etmek istediğim, allanan yanaklarına, kiraz rengi dudaklarına doyamadığım, ömrümü adayacağım ve yine onun için ömrümü hiç düşünmeden feda edebileceğim, ruhumun ve kalbimin tek sahibi olan biriciğim oldu.

'Özür dilerim leydim, böyle öğrenmeni istemezdim...'

Ve karanlık beni leydimin yanından alarak kucakladı, sessizliğe hapsetti.

~~~~


Geç gelen bölüm için özürlerimi sunuyorum.

Kendinize iyi bakın 🏳️‍🌈💖














𝑳𝒆𝒚𝒅𝒊𝒎  «𝚐𝚡𝚐»Where stories live. Discover now