*İnci yaşlar*

283 29 2
                                    

*

Misafirimizin prens Louis olması elbette şaşırtıcı değildi. Uzaktan kuzen oluşumuz ve babamın ileri gelen bir dük olmasının yanı sıra onu bizim malikanemize bağlayan başka  sebepler de vardı. Özellikle abim Archie ile olan samimiyetleri gibi...

Dolayısıyla bekleme salonunda gördüğüm slüetler beni hiç şaşırtmamıştı. Leydim için bu kadar endişe içerisindeyken misafirler ile ilgilenmek düşüneceğim son şey bile değildi. Bu yüzden babam bekleme salonunun kapısını açıp girdiği andan itibaren arkasından sıvışarak ters yöne ilerlemeye başladım.

Leydimin hangi odada olduğunu tahmin etmek çok da zor olmadı. Yatılı kalacak olan misafirleri ağırladığımız odaların bulunduğu koridora girdim. Görüş açıma giren Sebastian ile onun benim odamdan çıkınca direkt buraya geldiğini anlamıştım. Beni görür görmez söze girdi.

"Efendim konuşmamız gerek"

Onu duymazdan gelip önünde durduğu odanın kapısını açmak için uzandım. Kolunu kapının önüne uzatarak beni kibarca engellemeye çalıştı.

"Lütfen Düşes, neler olduğunu bilirseniz leydiyi daha iyi teselli edebilirsiniz "

Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Haklı olduğunu biliyordum ama her şeyi bir yana bırakıp onun iyi olduğunu görmeye ihtiyacım vardı. Sadece onun iyi olmasını istiyordum.

"Dinliyorum Sebastian, hızlı ol."

Yüz hatları rahatladığını gösterir bir ifade ile gevserken konuşmaya başladı.

"Lord Eadred'in yaptığı yasa dışı olayların ne derece olduğunu biliyorsunuz zaten. Malikaneyi tarayan haydutlar ile ters düşmüş, lakin lordun atladığı önemli nokta bu haydutların normal eşkiyalara hiç benzemediği..."

Duyduklarımdan dolayı kaslarım çatılmış ve çehrem gerilmişti.

"Adamlar yeraltını yöneten teşkilatın bir alt kolu. Onlara dayanan bir uzantı da diyebiliriz. Hiç bir hatayı kabul etmeyen türden."

Lordun yıllardır yakalanmayıp, bir anda aptalca davranmasının mümkünatı olamazdı. Bu kadar salak olamazdı. Bu yüzden ya Lordun kafasında bir plan vardı ama onu gerçekleştiremeden tahmin edemediği bu saldırıya uğramıştı. Ya da tuzağa düşürüldüğünün farkına varamayacak kadar güvendiği bir ortaklığa kurban gitmişti. İkinci seçenek kafamı kurcalarken aklıma gelen isimler şüphemi daha çok kuvvetlendiriyordu.

"Kısacası biz onu kıstıramadan önce öldü şerefsiz."

"Evet Düşes. Maalesef yaptıklarının bedelini ödemeden kolay bir yolla ölmüş oldu. Bu konuyu sizinle çok daha detaylı konuşmak  isterim."

Kafamı onaylar niteliğinde salladım. Mutlaka ardını incelememiz lazımdı. Bu olayın peşini öyle kolay bırakamazdım. Sadece Eadred değildi hedefim. Ortağının yaptığı haysiyetsizliği, ve altından neler çıkabileceğini az cok öngörebiliyordum zaten.

"Evet konuşacağız mutlaka. Ama şuan önceliğim Diana. Bu arada Amy nerede?"

Sebastian kafasını eğdi. Cevap vermek istemediği surat ifadesinden dolayı o kadar çok belliydi ki, endişe kat sayım giderek artmaya başladı. Sevgili dostum ölmüş olmazdı, değil mi?

"Sebastian. Dökül!"

Sebastian benden kaçışı olmayacağını biliyordu. Derin bir nefes aldı ve göz kontağı kurmadan tereddütlü bir ses tonuyla konuştu.

"Eadred'in malikanesin de kaldı.."

Duyduğum şey ile şaşkına dönerken hiddetlendim.

"Nasıl bırakırsın onu orada!"

Yüksek çıkan sesim ile irkilirken hızla açıklamaya başladı.

"O an hepimiz endişeye kapılmıştık. Eğer prens Louis adamlarını zamanında göndermeseydi her şey daha korkunç olacaktı... ve, ve sonra Leydinin annesi bizimle gelmek istemedi, siz çok kan kaybediyordunuz ve Leydi annesine gelmesi için yalvarmaya başladı. Sizi bırakmayı bir an bile düşünmedi inanın. Ve böylece Amy orada kalmaya gönüllü oldu."

Parmaklarımı ağrılar giren kafama götürdüm. Baş ve işaret parmağım ilr sertçe ovduğum başım maalesef ki rahatlamamı sağlamadı.

Leydim... Beni o karmaşa da bile yanlız bırakmamıştı. Bir tarafta annesi varken, doğup büyüdüğü malikane saldırı altındayken o benim için endişelenmişti.

Ve Amy... O cidden benim sahip olabileceğim en fedakâr arkadaştı. Orada kalmayı kabul etmişti sırf bizim için, düşman kalesinde...

"Lütfen güvenli olduklarından emin ol ve buraya  gelmesi için de leydimin annesini ikna edin. Kadıncağızın yaşadığı korku çok fazladır ve kızı için de endişeli olmalı, uygun bir dil ile her şeyi anlatın."

Sebastian anlayış ile kafasını salladı. O bizim en sadık adamımızdı. Ona güveniyordum. Şimdilik sadece leydimi düşünmem, onu tedavi etmem gerekiyordu. Sadık dostum arkamda kalan yıkımları toplamaya gönüllü iken, aklımda sadece Diana olmalıydı.

Bir iki dakika boyunca koridorda bir ileri bir geri adımladım ve kafamdakileri toparladım.
Ağrı kesicinin hafifleyen etkisine içimden küfürler ederek leydimin kaldığı odaya yaklaştım ve dikkatlice kapıyı araladım. Ve onu gördüm.

Hâlâ ilacın etkisindeydi. Daha da küçülmüştü sanki. Ağlamaktan çökmüş olan göz altları ve tahriş olmuş cildi içimi sızlattı. Solmuş yüzü ve dağılmış saçları ile öylece uzanıyordu yatakta.

Çok mu üzülmüştü benim leydim?

İçimde kopan fırtınalara inat sakin olan adımlarla ilerledim yanına. Yatağın kenarına çöktüğümde sıkaca tuttum buz gibi olan ellerini. Onun solgun yüzünü seyre dalarken gözlerimden usul usul akan yaşların farkında bile değildim.

Orada onu saatlerce izlerken bin bir çeşit düşünce geçti zihnimden. Her birinde defalarca yemin ettim Diana'yı mutlu edeceğime... Ona sahip çıkacağıma... Bırakmayacağıma...

Aldığı her kesik nefeste dua ettim. Onun canı yanmasın, onu çekeceği acıyı da ben çekeyim istedim. Onun gönlü hep hoş olsun, keder bizden uzak dursun istedim.

••••••••

Saatler sonra saçımda hissettiğim soğuk parmaklar beni kasvetli rüyalarımdan uyandırmıştı. Bir kaç saniye icerisinde yerine gelen zihnim ile kafamı kaldırdım hemen. Diana uyanmıştı.

"Cara, ben çok k-korktum..."

Titrek çıkan sesi ve dolu gözleri ile bana baktığın da içimde bir şeylerin parçalandığını hissettim. Benim leydim çok korkmuştu, ve ben onu koruyamamıştım.

Benim leydim yanlız kalmıştı ve ben ona sahip çıkamamıştım.

Delirmenin eşiğine gelmişti belki de ama ben ona sarılamamıştım.

En çok ihtiyacı olan zamanda yanında olamamıştım.

Gözlerinden akan inci yaşları silememistim işte.

Şimdi bana bu gözlerle bakıyorken de elim ayağım birbirine girmiş, teselli edememiştim onu...

Ve sonra;

Sadece sarıldım ona.

Onun kalbi benim, benim kalbim de onun sağ tarafında ki boşluğu doldurdu.

Ve beraber ağladık.

Sabaha kadar, yorgun düşüp gözyaşımız kalmayıncaya kadar beraber ağladık.

İkimizin de içi yanarken birbirimizde teselli bulmayı umduk çaresizce.



Bu hikâyeyi çok seviyorum.
Ama maalesef ilham kırk yılda bir geliyor.
Yine de hikâyeyi aceleye getirmek istemiyorum çünkü zaten bu konuda acemiyim ve leydim benim ilk kitabım olucak.
Sindire sindire yazmak daha iyi gibi...
Umarım çok çok ilham gelir ve hemen
atarım YB  :)

Kendinize iyi bakın🍓💗

*

*






𝑳𝒆𝒚𝒅𝒊𝒎  «𝚐𝚡𝚐»Where stories live. Discover now