GİRİŞ

60 7 2
                                    

16 YIL ÖNCE

Kalbi donmuş küçük bir kız çocuğu, kalbini tekrardan attırmak için çabalıyordu.

Yüzünde ve ruhunda derin yaraları vardı ama yine de gülümsüyordu. Hep gülümserdi. Hayallerine ve umutlarına tutunurdu. Yaşamayı seviyordu fakat onlar yaşamasına izin vermiyordu. Yaşayacaktı ama, dayanacaktı.

Çocukların bembeyaz umutları, toz pembe hayalleri olurdu.

Gökçe'ninde öyleydi. En büyük isteği o fındıklı çikolataydı. Kaldığı yerin camı olmayan penceresinden yaşıtlarının elinde ki o çikolatayı görürdü. Dedesine yalvarmıştı bunun için ama aldığı cevap sert bir tokat olmuştu.

Gökçe hayat dolu bir çocuktu, tüm yaşantısına rağmen her daim gülümserdi. O gün yaşanmasaydı, Gökçe küçük toz pembe hayalleri olan o kız çocuğu olarak kalacaktı. Yine en masum haliyle gülümseyecekti fakat bu sefer acıları ayakta durmasına izin vermeyecekti.

2007 yılının son baharıydı. Ağaçlar yapraklarını yerlere sermiş, çırılçıplak kalmıştı.

Soğuk bir gündü.

Gökçe incecik hırkasına sarılmış bakkala doğru yürüyordu. Yüzünde bir gülümse vardı. Belki para artardı ve istediği çikolatayı almak için gizlice biriktirdiği para tamamlanırdı.

İnce kumral saçları, esen soğuk rüzgarda arkaya savruluyordu. Buz gibi olan hava çoktan bedenine nüks etmiş, onu titretiyordu.

Bakkaldan içeri girdiğinde masanın hemen arkasında oturan Mehmet abisini gördü. Mehmet bakkalın sahibiydi. "Hoşgeldiniz Gökçe hanım. Ne lazımdı?" dedi Mehmet. Delici bakışları kızın üzerindeydi. Bu küçük kız Mehmet için hep farklı olmuştu.

"Ekmek." dedi adamın yüzüne bakmadan. Gökçe'nin bakışları o çikolatanın üzerindeydi. Genç adamda bunu fark ettiğinde, uzun süredir aklında dolaşan pis düşünceleri için ilk adımı attı. Bugün en uygun zaman diye geçirdi aklından. Köy zaten bomboştu.

"İster misin o çikolatadan? Vereyim mi?"

"Ama param yok ki."

"Para istemiyorum zaten hediye."

Küçük kızın gözleri irice açıldı. Kalbi uzun zaman sonra korkudan değil heyecandan atmaya başladı. Kesik bir nefes verdi ve "Gerçekten mi?" diye sordu. Şaşkınlığı sesinden bile okunuyordu. Adam yerinden kalkarak "Evet, gel hadi depoda açılmamış kutudan vereyim." dedi ve tuttuğu kapının kulpunu aşağı çevirdi.

Adam içeriye geçtiğinde, Gökçe'de sarsak adımlarla peşinden gitti. Hâlâ inanmıyordu. Minik kalbi kuşun kanat çırpışı kadar hızlı atıyordu. Nerden bilecekti ki bu adamın, kalbini yerinden söküp atacağını.

Genç adam kapıyı kapattı ve çaktırmadan kilitledi. İğrenç bir şekilde gülümsedi. İçinde bir heyecan vardı. İntikam, onun için her daim içinde yeşeren bir çiçekti. Şimdi ise o çiçeğin dikenleri bu küçük kızı hedef almıştı.

Kolilerin arasında dolaşırken "Okula başladın mı bakalım?" diye küçük kıza bir soru yöneltti.

Gökçe kolilerde olan bakışlarını adama çevirdi ve "Başlayamadım. Dedem okumaya aklı yetmez bunun dedi. Aslında çok istemiştim ama dedem hayır diyince benim istediğimin bir önemi kalmadı." dedi. Gökçe'nin içine bir hüzün kapladı. Okumayı ve yazmayı çok istiyordu ama dedesi izin vermiyordu.

CAN YANGINI: KÜL +18Where stories live. Discover now