3. BÖLÜM

25 5 1
                                    

        3. BÖLÜM: Kalbin ilk çırpınışları

Bölüm şarkıları:
Canozan, Kalbimden tenime
Emircan iğrek, Zemin

Hayat, her zaman öyle bir yerde
vurur ki ne zaman düştüğünü bile göremezsin. Ve düştüğünde kaldıracak kimsen yoksa seni kaldıran da hayat olur.


Küçüklüğüm buralarda geçmişti. Cide benim geçmişimdi, hayallerimdi. Fakat burada bildiğim tek bir yer bile yoktu. Dışarı çıkmama izin verilmezdi. Çıktığım zamanlar sadece bakkala gitmek ve babaannemin pazar poşetlerini taşımak içindi.

Gökyüzüne aşık ama gökyüzü ondan esirgenmiş bir kız olarak büyüdüm. Camdan dışarı bakmam bile yasaktı bana. Sanki her nefes alışım bana günahtı. İstediğim sadece birazcık bulutları izlemek olsa da hayır derlerdi, hayır.

Denize de kaçarak giderdim. Sonunda hep dayak yesem de, yüzüm her zamanki gibi tanınmayacak hâle gelse de mutlu olurdum. Tek huzur bulduğum yer orasıydı, başka bildiğim bir yerde yoktu zaten.

Aslında bana kalırsa denizde bana hep uzak bir noktaydı ama başka huzur bulacağım bir yer yoktu. Belki de denizi bu yüzden bu denli seviyordum, başka sevecek bir şey olmadığı için. Maviyi severdim başka sevebilecek bir renk olmadığı için. İnciri seviyordum, başka sevebilecek bir meyve olmadığı için. Dedemi severdim, başka sevebilecek kişi olmadığı için.

Ama kendimi bir kez olsun sevmedim. O küçük kız herkesi, her şeyi sevmeyi denedi ama bir tek kendini sevemedi. Bu bir tür kabullenişti ama ben kendimi sevemedim. Aynalara küstüm, kendime küstüm. Benim büyüdüğüm kendimi sevdiğim gündü. Gökçe'yi kabullendim ve içimde ki o şeyi yendim.

Ve sonra eskiden sevdiğim hiçbir şeyi sevmedim. Sevmeyi bıraktım. Bir tek denizden vazgeçemedim. Denizler benim kaçışlarımdı belki de. Çünkü ne zaman canımın yandığını hissetsem de soluğu bir sahil kenarında alıyordum. Denizin kokusu içimi açıyordu, nefes alabilmemi sağlıyordu.

Aslında denizde değildi sadece aynı zamanda suydu. Suyun içinde olmayı seviyordum. Su nasıl berraksa ruhumu da öyle berraklaştırıyordu, dindiriyordu. Su içimde ki yangının alevlerini bir anda küle döndürüyordu. Bu huzuru bana bir duş almak bile sağlayabiliyordu.

Huzur. Huzur benim için uzak diyarlarda ki o paha biçilemez bir çiçek gibiydi. O çiçeği koklamak öyle zordu ki sadece onu bilebilen, bulabilenler koklayabilirdi. Ben yeni yeni koklayabiliyordum o çiçeği. Kokusu huzurdu, çiçeği huzurun yeriydi.

Sanki burası o çiçeğin bulunduğu yerdi.

Resmen Cide'nin üstünde uçan bir kuştum. Bir kırlangıç. Ben kanat çırptıkça gökyüzünden rüzgarlar esiyordu, ben uçuyordum. Süzülüyordum denizin üstünde, ağaçlara konuyordum.

Deniz tüm maviliği ile karşımdaydı. İhtişam denilen şey şuan tam olarak bu denizin tanımıydı. O kocamandı. Büyüktü, göz alıcıydı. Denizle gökyüzünün birleştiği o nokta ise muhteşemdi. Denizin mavisi, göğün mavisine karışıyordu. Diğer tarafta ise ormanlar ve dağlar vardı. Ağaçların renk değişimleri gözle görülür bir şekilde ortaydı. Dağların tepeleri bembeyazdı ama eteklerine doğru kararıyordu.

Çok güzeldi. Çok fazla güzeldi.

Deniz ilk defa gözüme bu kadar ihtişamlı gözüküyordu. Kocaman denizin her bir noktasını görebiliyordum sanki. Mavinin ton ton ayrışımı bile huzur veriyordu.

CAN YANGINI: KÜL +18Where stories live. Discover now