xxxı

13 3 13
                                    

Öğle arasıydı ve ben kantinde rahatça oturabiliyordum. Kimseden korkmuyor, kimseden çekinmiyordum. Arel, Erdem, Hasan ve Leyla da masadaydı; çay içiyorduk çünkü kahve 2 TL daha pahalıydı ve biz bu fahiş kantine bir lira bile kaptırmamakta kararlıydık.

"Bu fiyatlar ne böyle ya, zamlanmış yine."

"Eski fiyatlar da ucuz sayılmazdı." dedim Leyla'ya hitaben.

Erdem düşünceli sesiyle daldı ortama.

"Aslında var ya, kantinci olacaksın bu devirde. Her öğrenciye bir lira bile geçirsek var ya off, ne para yapar!"

"Ayıp oluyor, geçirmek falan."

Hasan hoşlanmamıştı.

"İyi be," dedi Erdem. "Hafifçe dokundursak mı diyeyim?"

"Boşverin bu konuyu," dedi Arel yüzünü buruştururken. "Saçma bir yere gidiyor."

"Ben bir çikolatalı gofret alayım."

Tahmin edileceği üzere Erdem'in çikolatalı gofret saati gelmişti ve yanımızdan ayrıldı. O sırada Leyla derdini anlatmaya başladı.

"Ağabeyim elden gidiyor a dostlar."

"Ne oldu?"

"Ya bunlar Eylül'de bir okula gezi düzenlemişler, malum, üniversite sınavı öğrencisi kendisi. Orada bir kıza tutulmuş ama kız başka şehirden başka lisedenmiş ve bir veya iki dönem küçükmüş sanırım. Platonik âşık takılıyor... Azra'ymış adı, bir bunu bir de okuduğu liseyi biliyor garibim."

"Kötüymüş," dedim hemen. Daha geçen gün Arel çektiklerini anlatınca ne üzülmüştüm, biri daha aynı bataklıktaydı demek.

"Aslında," diye devam etti Leyla. "Gözde diye bir arkadaşı var, onu Azra'yla arkadaş yaptırmış. Nasıl biri olduğunu, neleri sevdiğini sevmediğini öğrenmeye çalışıyor."

"Vay çakal," dedi Hasan birden. "Biraderime bak sen. Ne zeka varmış..."

"Zekidir tabi ağabeyim," diye övdü Leyla da. "Gerçekten öyledir. Bir taneciktir Barış."

"Ne güzel," dedi Arel ve bana dönüp "Çayın bittiyse kalkalım mı, sana bir şey vermek istiyordum."

Kaşlarım çatılsa da onaylayıp ayağa kalktım. Merak duygusu sarmıştı bir anda.

"Sonra görüşürüz. Erdem'e de veda ettiğimi söylersiniz."

Arel "O çikolatalı gofretini yemekle meşgul olur ama söylerler. Hadi gidelim." dedi ve diğerleri de gülerek kafalarını sallayınca mecburen peşinden ilerledim.

"Arel," dedim merakla, elini tutarken.

Elimi öptü ve "Sor güzelim." dedi.

"Erdem'in bu çikolatalı gofret aşkı nereden geliyor?"

Birden durdu ve ben de onunla durmuş oldum, yüzünde hüznü gördüğümde iyi bir nedeni olmadığını anladım ama sormuştum bir kere.

Koridorun kenarına çekildi ve duvara yaslandı, ben de onun gibi yaptım ve dinlemeye başladım.

"Didem, demiştim, Erdem'in sevgilisi. Birbirlerini çok seviyorlardı. Yıllardır aynı okullarda okumuşlar ve hep birliktelermiş. Didem Erdem'e, Erdem Didem'e çikolatalı gofret alıyormuş. Alışkanlık gibi olmuş, ne zaman başladıklarını ikisi de bilmiyordu."

"Ne güzel," dedim. "Değişik ama onlara özel bir alışkanlık." Biz de birbirimize kitap hediye ediyorduk.

"Öyle. Ama bir gün geldi ve artık Didem Erdem'e gofret almadı. Alamadı. Çünkü aramızdan ayrıldı."

"Aramızdan ayrıldı derken?"

Hikaye bir anda şekil değiştirince, üstelik bu yöne yönelince istemsizce titredim.

"Evet, vefat etti... Bir anda çaresiz hastalığa yakalandığı anlaşıldı ama atlatamadan hastalık onu yendi. Çok kısa sürede olup bitti her şey."

"Bunu duyduğuma çok üzüldüm. Erdem bunu hak eden bir insan değil."

"Öyle ama hayatın ne planladığını kim bilebilir... Erdem de o günden sonra acısını yaşadı, atlattı ama Didem'i hiçbir zaman silmedi. Hatta gofret rutinine bile devam etti. Şu çikolatalı gofret sevgisi buradan geliyor işte. Sadece artık tek başına yiyor."

"Bu gerçekten çok üzücü. Ne kadar yıkılmış olmalı."

"Maalesef, çok..."

Erdem saf yürekli iyi biriydi ve bunu hak etmemişti. Ve sanırım kimse hak etmiyordu. Ama dediği doğruydu Arel'in, hayatın ne getireceği belirsizdi.

"Sen ne vermek istiyordun bana?"

Neşesi yeniden yüzünde açarken "Bir kitap daha." dedi.

Bana bir canını daha hediye ediyordu.

acıyor canı saat 23.32'deWhere stories live. Discover now