5. BÖLÜM: Yüzleşme

75 60 8
                                    

Yıldızlı, karanlık gökyüzünün altında; çam ağaçlarının sardığı dağ yolunda ilerlerken duyduğum tek şey altımdaki motorun gürültüsüydü, o da kafamdaki kaskın içine dolan rüzgar yüzünden uğultulu geliyordu. Val yavaş değildi ama hızlı da sürmüyordu ve hatırladığımdan çok daha dikkatliydi. Aradan geçen on sene onu daha kontrollü bir sürücü yapmış olmalıydı.

Soğuk hava tokat gibi yüzme çarpıyor, iğne gibi batıyordu; ayrıca ellerim de buz gibiydi. Bordo kazağımın kollarını çekebildiğim kadar aşağıya çektim ama parmaklarımı saklamaya yetmedi.

Yol boyunca düşündüğüm tek şey yaşananları Val'a ne şekilde anlatacağımdı; sadece Denisa'yla kendimizi bir anda burada buluşumuzu değil, aynı zamanda kendi evrenimde onun ölümüne nasıl sebep olduğumu da. Beni endişelendiren şey bu muydu yoksa her geçen saniye kazanın yaşandığı o viraja daha da yaklaşıyor olmamız mıydı emin değildim ama her iki şekilde de midemin bulanmaya başladığını hissediyordum.

Denizi göremiyordum ama dikkatli dinlediğimde sesini duyabiliyordum. Önümüzdeki tepeyi aştığımızda ve ormanlık alandan çıktığımızda çarşaf gibi önümüzde uzanıyor olacaktı. Elektrik direklerinin yanı sıra dizilmiş ağaç gövdeli sokak lambaları belirli aralıklarla yolu aydınlatıyorlardı.

Telefonun cebimde titrediğini hissettim, Deni arıyor olmalıydı ama şu anda telefonu açmam mümkün değildi. Elimi cebime atıp sesi kısmakla yetindim.

Tepeyi tırmanıp aştık, işte o viraj yolun sonunda duruyordu. Virajın sağındaki kayalığın ardında, uzaktaki kasabanın ışıkları parlıyordu. Val'ın ceketini tutan elimi sıkılaştırdım ve boştaki elimin tırnaklarını kot pantolonumun üstünden bacağıma batırdım. Motor, viraja her an daha da yaklaşıyordu.

O gün hava böyle zifiri karanlık değildi, neredeyse şafak vaktiydi. Gökyüzünü aydınlatmaya başlayan kan rengi kızıllığı hâlâ hatırlıyordum. Sonra aniden o gürültü kopmuş, her şey altüst olmuştu.

Hızımız azdı ve virajın diğer ucunda bir araba olduğunu işaret eden far ışıkları yoktu, yine de başımı öne eğip gözlerimi yumdum. Bunu yaptığımda kaskımın önü Val'ın sırtına yaslandı. Aynadan yüzümü görmesini istemiyordum. Derin bir nefes aldım, verdim, aldın, verdim... Val huzursuzluğumu fark etmiş olmalıydı çünkü yerinde kıpırdandığını hissettim ama bir şey söylememdi. Birkaç saniye sonra başımı kaldırdığımda virajı geçmiştik bile. Hiçbir şey olmamıştı, bütün endişem boşaydı. Val'ın ceketini bıraktım, soğuk soğuk terleyen avuç içlerimi pantolonuma sildim ve ellerimi kaskımın içine sokabildiğim kadarıyla sokup yüzümü ovuşturdum.

Yolun geri kalanında nispeten daha sakindim. Asfalt yolu aştık, Alro'nun evine giden patikanın yanından geçtik, toprak yola çıktıp kasabaya girdik... Geç saatlerde hep olduğu gibi yine kasabanın sokakları boştu. Yetersiz sarı ışıklar, müstakil evlerin duvarlarına vuruyordu. Alro'nun jeepi sokakta değildi. Evimizin önünde durduk. Işıklar açık, bahçe kapısı aralıktı.

Durduğuna emin olduğumda motordan indim ve kaskı başımdan çıkarıp kafama yapışan saçlarımı dağıttım. İşte şimdi asıl zor olan kısım yaklaşıyordu.

"Teşekkür ederim. İçeri gelmek ister misin?" diye sordum Val'a.

Kaskı yüzüne gölge düşürdüğünden yüzündeki ifadeyi göremiyordum ama bir süre başını öne eğdiğinden teklifimi düşündüğünü anladım. "Saat geç oldu, Deni'ye yarın uğrayacağımı söyledim." dedi sonunda.

Kısa bir süreliğine öyle yapmasını ve bizi bu gecelik delice hikayemizi anlatma zahmetinden kurtarmasını istedim ama aynı zamanda da bir an önce her şeyi öğrenmesini istiyordum. Onu içeri çağırmanın bir yolunu aradığım sırada muhtemelen motorun sesini duymuş olan Denisa'nın sesi ikimizin de dikkatini eve doğru çekti: "Val!"

Kumdan KaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin