10. BÖLÜM: Kumdan Kale (Final)

87 60 10
                                    

Şafak söküyordu ve ben, bu kasabanın gün doğumlarında boyandığı renkleri hâlâ dingin ve huzur verici buluyordum. Ufuktaki yağmur bulutları sıcak bir turuncuya bürünmüştü. Yangın söneli saatler olmuştu, üstelik yangın yerinden de oldukça uzaklaşmıştım ancak yine de havadaki dumanın kokusunu alabiliyordum.

Kumsala inen kayalık yokuşun başında oturmuş, fırtınalı gecenin ardından dinginleşen denizi izliyordum. Tek başımaydım. Küçük bir çocuk gibi botlarımın aşınmış uçlarıyla ıslak kumu eşeleyip duruyordum.

Gözlerim sızlıyor, başım ağrıyordu; üstelik biraz üşüyordum da ancak yine de her nedense üzgün değildim, öfkeli değildim. Birkaç saat önce hissettiğim yoğun duyguların tümü, evle birlikte yok olup gitmişti sanki. Geriye kalan tek şey yorgunluktu.

Hâlâ yanmakta olan elektrik direklerinin cızırtısı ve sakin dalga sesleri dışında bir ses yoktu, kısa bir süre sonra bu tanıdık seslerin arasına kumu hışırdatarak yaklaşan bir çift ayakkabının sesi karıştı. "Abla?" dedi ayakkabıların sahibi. Başımı arkaya çevirdim ve Deni'yi gördüm. Açık renkli kazağı ile pantolonu, aynı benimkiler gibi is ve toz içindeydi; tıpkı buraya geldiğimiz ilk günkü gibi.

Yanıma oturdu. Benimle birlikte denizi izlediği kısa bir sessizliğin ardından "İyi misin?" diye sordu bana.

Doğru kelime tam olarak bu değildi ancak yine de "İyiyim." dedim kısaca. Gökyüzündeki turuncuya kızıl bir ton da eklenmişti, denizin üstünde uçan birkaç kuş buradan siyah gölgeler gibi görünüyorlardı. "Diğerleri nasıl?" diye sordum, yeni yeni denizin ardında belirmeye başlayan güneşi izlerken.

"Hâlâ şaşkınlar." dedi. Bu esnada arkamızdaki elektrik direkleri söndü, cızırtıları kesildi. "Ama herkes iyi, sanırım."

Deni'ye baktım. Dalgalı, dağınık saçlarına: yorgun gözlerine... Bu hâli içimi burktu. "Peki ya sen?" diye sordum kısık, yumuşak bir sesle.

Yutkundu. Yüzünü kumsala çevirip benden sakladı. "Ailemizi düşünüyorum." dedi kırılgan bir ses tonuyla. Deni onlara her zaman benden daha düşkün olmuştu. "Diğer tarafta kalan ailemizi yani."

Biz ortadan kaybolalı beş gün geçmişti. Annem şimdi perişan hâlde olmalıydı. Keşke bir şekilde onların bir yerlerde sağ ve birlikte olduğumuzu bilmelerini sağlamanın bir yolu olsaydı ancak yoktu, bu yüzden tek yol kabullenmekti. Her şeyi, olduğu ve değiştirilemez şekilde olacağı hâliyle...

"Alışacaklar." dedim dalgın bir şekilde. Gözlerimin önünden pek çok anı geçti, yıllarca içimde biriktirdiklerimi kelimelerimin arasına sıkıştırdım: "Başlarda sanki hiç düzelmeyecekmiş gibi gelir, unutulmaz ama eninde sonunda hep alışılır."

Deni elini, kucağımdaki elimin üstüne koydu. Eli, tıpkı benim ellerim gibi soğuktu. Rüzgâr, saç tellerimizi yüzümüzün önüne uçuşturuyordu. Boştaki elimi, elimin üstündeki eline koydum.

"Bu ev de yandığına göre... Artık kapı iki taraftan da kapandı." dedi. "En azından bundan sonra kimse kendini kazara bu evrende bulmayacak."

Başımı ağır ağır aşağı yukarı salladım. Yaşanan bütün bu dehşet verici olayların bile bir yerlerde, birileri için faydalı bir yanı vardı. Hatta belki de... Bizim için bile öyle olabilirdi.

Güneş neredeyse tamamen ufuk çizgisinin ardından çıkmıştı. Işığı; denizi parlak, bronz bir renge boyamıştı. Bu görüntünün içimdeki kaygıyı perdelediğini hissettim, en azından yeniden güneşin batacağı zamana kadar.

Bulunduğumuz bu kasabayı, içinde sıkışıp kaldığımız bir kafes olarak görmeyi bıraktım; eğer buraya gelmeseydim bir daha asla göremeyeceğim veya asla tanımamış olacağım o insanları düşündüm. Özellikle de onu... Kapanan kapılara öylesine odaklanmıştım ki yeni açılanları görmezden gelmiştim, artık gelmeyecektim.

Deni'ye döndüm ve "Kumdan kale yapalım mı?" diye sordum. Yüzüme hafif, sıcak bir gülümseme yerleşirken "Eski günlerdeki gibi..." diye ekledim.

Güldü. Yüzü, benim yüzüme çevrilmiş bir ayna gibiydi. "Yapalım." dedi tebessüm ederek.

Yerden kalktım, üstümdeki kumları silkeledim ve elimi kardeşime uzattım. Uzattığım elimi sıkıca tuttu, onu yerden kaldırdım. Sanki hâlâ çocukmuşuz gibi kumları etrafa saçarak, koşar adım denizin kenarına inen yokuşu inmeye başladık.

Bir zamanlar içinde boğulduğum bu denizin kıyısında, şimdi yeniden doğduğumu hissediyordum.

Kumdan KaleWhere stories live. Discover now