Bölüm 2: Zambaklar Ve Siyah Güller

2K 245 67
                                    


"Bir görünüp bir kaybolup beni düşürdün derde, bakışların gözlerime bilmem yüreğin nerede?

Anladığım duyduğuma göre sevdiğin varmış, haritalardan bildiğim o şehirde bir yerde."


Deva'dan...

Nasıl her akşam batıyorsa güneş, her sabah doğuyor da. Her batışın bir doğuşu, her doğuşun bir batışı olmasından sebep bu batışlar, bitişler, sona erişler. Hayat her karanlığı bir aydınlığa doğururken, her aydınlığı da elbet bir gün karanlığa boğar. Sadece sabretmemiz gerekir. Sabır her şeyin ilacıdır.

Zordur sabretmek. O yüzden ilaçtır aslında. İlacın bir günde etki etmemesi gibi sabır da bir günde etki etmez insana. Zamanı vardır, yeri vardır, yurdu vardır. Tam zamanı gelince etki eder, tam yerine gelince, tam yurdunu bulunca tesirini gösterir. O zaman kadarsa; sabır, sabır, sabır.

Babaannem bana hep; 'Kol kırılır yen içinde kalır.' Derdi. Ben o yeni hiç içinde bırakmadım. Her zaman hep doğru anda doğru seçimler yaptım ve on yedi yıllık şu kısa hayatımda yeni sahibine, kolu efendisine verdim. Alnım ak, başım dik yürüdüm.

Yaptığım seçimlerin sonuçlarının bedelini de kendim ödedim.

Yeri geldi aç kaldım, yeri geldi açıkta kaldım ama asla doğrumdan şaşmadım. Yaptığımız her seçim, gelecekte yaşayacaklarımız için kendi ellerimizle yarattığımız teminatlardır.

Ben bu gece ilk defa kendi geleceğimi yaratacak kadar seçim yapmamıştım daha doğrusu yapamamıştım. Toprak altında dört can, dört mezar; yaşam içinde dört can dört ayrı mezar... Bize sunulanı kabul etmek zorunda olduğumuz vicdan mahkemesinde kendimizi hiçe saydığımız bu seçim benim gerçeğim oldu. Bu sonu ben seçmedim. Ablamda seçmedi. Bu sonun temellerini biz atmadık, biz dikmedik bu binayı, biz boyasını atmadık, katını çıkmadık ama yaşamak zorundaydık. Kanlı seçimlerdi bizim seçimlerimiz. Mecburi seçimlerdi. On yedi yaşındaydım ben daha. Hayalleri olan; kalbine, içine, geleceğine yıldızları sığdırmak isterken o yıldızların her birine bir anlam yükleyen, bir hayal sığdıran gencecik bir kızdım hatta daha reşit olmadığımı bile dikkate alırsak çocuk sayılırdım.

Yıldızlar üzerime yıkıldı bu gece benim. Umutlarım, içine sakladığım hayallerim üzerime yıkıldı ben altında kaldım.

Yaşımdan büyük şeyler görmüş, büyük şeyler yaşamıştım. Her zaman farklı olduğumu biliyordum. Her zaman bu kadar olmadığımı, her başka düşündüğümü biliyordum. Bilmeme rağmen bir türlü kabullenemiyordum. Hep soruyordum, sorguluyordum. Nedenini, niçinini, amasını, keşkesini, belkisini... Sorgulamam da inadımdan. İnat ve kinci bir insanım ben. Ondan belki de hayatın ben yeter dedikçe yetmez demeleri.

Hayat yılmıyor, yıkılmıyor; bana, sana bu kadarı da yetti demiyor, diyemiyor, dili varmıyor herhalde ki dili varmadıkça daha fazlasını veriyor.

Müstakbel kocam gözüme sokmak için belki de bize evliliğimizi, nedenini ve anlamını anlatabilmek adına bana zambaklar içinde saklı kalan siyah güller getirmişti. Bizden olmaz diyordu bana. Ben başkasını seviyorum diyordu. Seni kabul etmem, seni kendime yar etmem diyordu.

İkimizin lekeli kaderine daha da leke eklemekten geri durmamıştı.

Kızıyor olmalıydı. Çok kızıyor olmalıydı. Kızgınlığının bana olmadığını ama beni de hedef aldığını anlamayacak kadar salak değildim. Parmak uçlarım parmak uçlarına değerken ve ufacık olan o temastan, benanlarımdan başlayan yangının tüm bedenime yayıldığını hissediyordum. Kalbim farklı atıyordu.

SürmeneliWhere stories live. Discover now