Bölüm 9: Barut Reis Sürmeneli

2.6K 238 105
                                    

"Zalimin talim ettiği yola minnet eylemem,

Rızkımı veren Hüdadır kula minnet eylemem,

Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem!"


8 Yıl Önce..

04.05.2015, Salı / Saat: 00.00 / Maçka, Trabzon


Barut'tan...

"Bekir Ali işleru zorlaştıraydı."

Okan Salman... Karşımda olduğunu bilmeden ortağı Maçka'nın tepesinde karanlığın ortasında kurt ulumalarının, köpek havlamalarına kavuştuğu bu dağda düşmanım oldu. Ortağıyla gülerek abimin ölümünü ve onun zorlaştırdığı işleri konuşarak içiyorlardı. O içki şişelerini götlerine sokmamak için bu kadar beklememin tek nedeni anlamaya çalışmaktı. Ne olduğumu öğrendikten sonra bunu seve seve yapacaktım.

"Sormayasun!" İlk ses Okan Salman'ınken bu ses Hamza Kırıkçı'ya aitti. Okan'ın en büyük düşmanı ama aynı zamanda tek dostu ve iş ortağı. Ellerim yumruk olurken bedenim gerildi. Alpaslan'da benden farksız değildi. Benimle aynı duyguların esiriydi. "Uy işta da sağa da vereceğuk payunu ne uzataysun!" Kahkaha attı. "Neyse ki aldi boyunun ölçüsunu. Rümeysa'da arada kaynamuş oldi ama o da karişmayaydi!" Alpaslan öne atlayacak gibi olduğunda kalan son akıl dirhemlerimle tuttum kolundan.

"Sakin ol!" Karanlığın içinde göz göze geldiğimizde küfür edercesine nefeslendi. Oraya dalmak değildi maharet. Öğrenmek önemliydi. Normalde Alpaslan daima sakin kalan kişi olurken şimdi onu sakinleştiren ben olmuştum.

Okan konuşmaya başladığında Alpaslan'da kıpırdanmayı kesip durdu. "Barut abisu gibin yaparsa sikinti. Sürmenelularun yurtdışunda güzel izlenimu vardur. Sekiz kere sorunsuz olarak geçurduk ne isteduysek kimse şüphe etmay. Aynı şekulde devam etmeluyuk. Zaten on kereluk daha işimuz var. Yollayacağumuz mallar bittu. Sırada elmaslar, sigaralar ve silahlar vardur. Sonrasunda şu dolarlarda girduğun da..." Durdu. "Kaç ettu ula?" Okan gür bir kahkaha attığında kafamı sağa sola yatırdım. Sakin olmalıydım. Sekiz kere... Bağıran daha doğrusu bağırmaya başlayacak olan zihnimi susturdum. Önce bir derdinizi öğreneyim sonra ağzınıza sıçacağım ben sizin!

"Boş ver ula kaçunu alabilduğuma bakalum." İkisi zafer kahkahaları atarken gözlerim ateş püskürüyordu. "Ha bu Sürmenelular kadar Asım Bıçakçı'da canumu sıkay benim Hamza." Hamza kafasını salladı. "Haklusun Asım yolumuza çok daş koyay." Söyledikleri ismi unutmamak adına mıh gibi aklıma kazıdım.

"Haçen bu Asım'ında biletunu keselum. İşlerumuz daha hızli aksun da! Paraya para demezuko zaman!" Yeniden atılan kahkahalarla Alpaslan'la birbirimize döndük. Şu anda buradan çıkıp ortalığı yıkamazdık. Efelik beylik taslayıp onları dize getirirsek arkalarındaki adamları öğrenemezdik. O yüzden sessizce dağılmalarını beklememiz lazımdı.

O ikisi bu kadar ileri gidebilecek, bunları planlayabilecek; planlasalar dâhi fonlayabilecek omurgada adamlar değildi. Büyüktü her şey, çok daha farklı ve fazlaydı. Bunu bilmese de hissedebiliyordum. Karanlığın izleri vardı işte o saatlerde Maçka'nın tepesinde. Kötülüğün tohumları yine karanlığın koynunda, kuş uçmaz kervan geçmez bir dağın tepesinde; içine bir sürü ölüm, kan, acı katarak sofrasını kurduğu yerin altına ekilmişti. O sofradan yedikleri tohumları mazlumlara da ikram etmek istercesine dillerinde dolanan kahkahalara öfkeyle baktım. İçimdeki öfke dümenini başka tarafa çevirmiş rüzgara uymuştu ilk defa. Fırtınayla değil, fırtınaya karşı direnen ve bunu her zaman yapan ben şu anda fırtınayla bir karışıyordum karanlığa.

SürmeneliWhere stories live. Discover now