Bölüm 11: Ah Desem Af Diyemiyorum!

2K 230 66
                                    

"Bir of desem bin ah işittim.

Bir ah dedim bin of dediler."


Deva'dan...

İnsan en çok ne zamana korkar?

İnsan en çok ne zaman korkup da kaçar? 

Bilmiyorum...

Bu sorunun cevabını ben hiç öğrenemedim çünkü hiç kaçma lüksüm olmadı. Hep meydanın ortasında en ağır darbeleri alırken bulurdum ben kendimi. Bu yüzden her zaman haklı olduğumu da düşünürdüm ama şimdi... Şimdi kollarının arasında sekiz yıl sonra ilk defa ikimizin de nefes aldığı tek anda canım çok yanıyordu. Aslında huzur bulmam lazımdı dimi? Kocam, Barut Reis Sürmeneli, beni, karısını isteyerek bırakmamıştı. İsteyerek söylememişti o sözleri. Ölüme kucak açmıştı aslında dimi? Sevinmem lazımdı ama sevinemiyordum.

Ben sevinemiyordum çünkü yıllardır çektiğim acıdan daha büyük bir acıyla gelmişti Barut. Belki bir kere daha gidecekti. Yıllarca bilmeden kinime tutunup yaşamıştım ama şimdi bilirken ve Barut bu sefer gidecekken canım daha çok yanacaktı. O yıllar içinde bana yanmıştı da ben de ona sönmemiştim ki... Ben de bilmediğim bir ateşe ortak olup yanmışım sadece bunu sekiz yıl sonra öğreniyorum.

Saçlarımın arasında sessiz soluklarla uyuyan adamın nefesi tenime vurdukça darlandığımı hissettim. Biz kağıt üzerinde sekiz yıllık evliydik ama sorsan sekiz saatlik tanışıklığımız yoktu ve bu bana yıllar sonra gelip de en büyük acıyı çektiğini kanıtlayan kocama daha da kinlenmeme sebep oluyordu.

Acılar kıyaslanamazdı. Evet, acılar kişiseldi ama gözüm vardı. Vicdanım vardı ve görüyordum. Barut'un bedeninde ki izleri, daha yeni yeni kapanan yaraları görüyordum. Gözlerindeki hissizliği görüyordum. Barut maskelere bulanmıştı. Ben o düğün gecesinde bile bu kadar maske görmemiştim Barut'un gözlerinde. Kendi içimde oturttuğum, gitme sebebi bu dediğim her şeyi yıkmıştı Barut. Sadece ben küçük olduğum için değil, içinde olduğu dünya için kaçmıştı.

Peki, nasıl bu kadar kolay inanıyordum ben ona? Kalbimin inanmak isteyişinden sebep miydi bu teslimiyet?

Titredim.

Zihnimin fısıldadıkları ve gördüklerim arasında sıkışıp kalırken kalbimin ağırlığı altında ezilerek yataktan dikkatli bir şekilde çıktım. Benim canım çok yanıyordu. Benim canım çok çok yanıyordu.

Kendimi banyoya attım. Suyu açıp en soğuğa ayarlayarak yüzüme çarptım. Ayna, lavabo, yerler... Hepsi su içinde kalmıştı. Durmadım bir kere daha suyu yüzüme çarptım. Sabah ayazının soğuğuyla kendime gelmek istedim.

Gelemedim.

O kadar kayıptım ki, o kadar çaresizdim ki ne yaptıysam da ne ettiysem de o gaybdan dönemedim.

Aynaya kaldırdım başımı. Yıkılmış omuzlarıma, dağılmış yüzüme baktım. Üzerinden geçip giden su damlaları ve karşımdaki kadının suçlayan gözleri... Her şey bana güçsüzsün diyordu. Aşkta gurur olmazdı ya hani? Benim gururum, aşkımdan büyükmüş. Benim kinim de aşkımdan büyükmüş ben bugün bunu anladım.

Hatta daha da büyük bir şey itiraf etmem gerekirse o da şu ki; benim kinim ve gururum yaşamımdan bile büyükmüş.

Bunu tüm dürüstlüğümle itiraf ediyorum. Ediyorum çünkü az sonra yapacaklarımı bana fısıldayan beynimi bir tek ben duyuyor, bir tek ben yönetebiliyorum. Yüzümü kurulayıp banyodan çıktığımda Barut'un hala uyuduğunu gördüm. Daha doğrusu uyuduğunu sanmamı istediğini gördüm. Bir süre öylece durdum ve ardından dolaba ilerledim.

SürmeneliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin