Bölüm 7: Kalp Unutmaz Ne Dünlerini Ne Bugünlerini

1.8K 242 93
                                    

"Kalbimin yarısıydın, yarası oldun, tamıyken, yarımı oldun. Yarım bıraktığın o kalbin bugünüyken dünü oldun."

Deva'dan...

Sözler silahtır, bakışlar mühür, can yakar ama en çok yakan unutulan günlerdir, silinen dünlerdir.

Onların unuttuğunu ben unutmadım. Öyle bir hafızama kazıdım ki yaşadığım her günün sabahında ve gecesine ruhuma kazıdım. Zamandı, yandı bitti kül oldu denilen hiçbir şeyin ateşini söndürmedim. Daima harlamadım ama asla közünü de küle çalmadım. Küle çaldıklarımın da korunu savurmadım.

Kimse bilmez küllenmişler kalbe yaradır, yarım kalmışlar zehir. Zehirli bir okun yer aldığı ibrenin kadranı bir bana bakıyordu bir Barut'a. Namlumun ucundan firar eden kurşun herkes için beklenmedikken gözümü bir an bile kırpmamıştım. Bakışlarında tereddüt etmeyeceğime dair bir eminlik vardı zaten ben de bu eminliğin güvenini hiç sarsmadan basmıştım tetiğe.

Kalbine hedef aldığım kurşun kolunu bulmuştu. Ne kadar nefrette etsem ne kadar öfkelensem de onu öldüremezdim. Onu öldürmek demek bu zamana kadar yaşadığımız tüm zorlukları hiçe saymak demekti. Barut'u boşayamazdım, boşayamadığım gibi öldüremezdim de ama onu öldüremeyeceğim her gün yavaş yavaş, canından can çeke çeke intikamımı almayacağım anlamına gelmezdi. Kalp ne dünlerini unuturdu ne de bugünlerini. Çünkü bugünü bugün yapan dünlerdi. Barut bugün buraya geldiğinde ben de bir birikmiş olacağını biliyordu ve bu birikenin bir iadesi olacağını da biliyordu. O iadeyi vermeye başlamıştım. Dudaklarından dökülen her bir sözün senedini tuttuğumu belli edercesine kapıya adımını attığı ilk anda yapmıştım bunu.

"Delu!" İdris amcamın sesi kulağıma ulaşıyorken yandan bir şekilde güldüm. Hepsi her şeyi bekliyordu da kocamı vurmamı beklemiyor olmalı ki bana şeytan görmüş gibi bakıyorlardı.

"Vurdi ula!" İdris amcanın yanında ki Osman abi hayretle konuşuyordu. O bile deliliğimin bir sınırı olduğuna inanıyordu bunca zaman oysa yoktu. Olsa zaten ben bilirdim. Ellerim belimin hemen arkasında, avuç içlerim duvara yaslı olacak şekilde, sırtım ve duvar arasına sıkışmış şekilde bakışlarım yerdeki karelere odaklanmış şekilde öylece duruyordum. Bakışlarım kaçıncı kez saydığımı bile unuttuğum kareleri bir kere daha saymak ister gibi başa döndüğünde Barut'u aldıkları acil müdahale odasının kapısı öfkeyle açıldı.

"Kim ula bu karı?" On beş dakika önce Barut'a dikiş atmak için girmiş olan tatlı ve nazik doktor sanki delirmiş gibi kendisini odadan attığında kaşlarım çatık bir şekilde o tarafa baktım. Duruşumu bozmamıştım ama bakışlarımın hedefi doktordu artık. "Hangi kari?" İdris amca koridorda bulunan herkesi aydınlatmak adına sorulması gereken soruyu sorduğunda doktor sakin kalmaya çalışarak nefeslendi. Bu sırada içeri koşarak gelen abim ve Loya'ya kısa bir an bakıp yeniden doktora döndük.

"İçeride ki adamın karısı!" Sanki bu cümleyi söylemeye tahammül edemiyormuş gibi konuştuğunda tek kaşımı kaldırdım. Benden şikayetçi mi olmuştu? Herkes aynı soruyu düşünüyor olmalıydı ki bakışlar bana döndü. "Nedecesun karisunu?" Osman abi şüpheli bir şekilde sorduğunda doktor nefeslendi.

"Yemin ederim Trabzon'a atanmanın bu kadar stresli olacağını bilsem atanmazdım!" Derin derin nefes almaya devam etti. "Karım da karım diyor attırmıyor dikişi!" Öfkeyle içeriyi gösterdi. "Ulan öleceksin diyorum karımı getir ölmeyeyim doktor diyor! Ömrümde bu kadar inatçı adam görmedim ben ya!" Sesi hastane koridorunda yankı uyandıracak kadar öfkeli çıkıyordu. "Kimse bu adamın karısı gelsin içeri yoksa ben öldüreceğim kocasını." Hepsinin bakışları bana dönerken omuz silktim.

SürmeneliWhere stories live. Discover now