Bölüm 6: Karadeniz'in Nefreti

1.6K 252 52
                                    

"Şimdi zaman geçti de sen bana geldin ya;

Zaman bir sana geçti bana hep aynı kaldı.

Zaman bir sana kandı bana hep yandı!"


Deva'dan...

Geçmişin tozlu sayfalarını geçmişte bırakamayıp bugüne taşıdığımda üzerimde ki o tozlarda sanki hayatımın her yerine yayılıp beni bir uçuruma çekmişti. O uçurumun ucundayken kendi içimde biriken karanlıkta kaybolmuştum. Etrafımda dönen telaşlı kalabalığın içinde yok parmağımda takılı kalan, sekiz yıldır bir kere bile çıkaramadığım kelepçemin bana verdiği o boğulmuşluk hissiyle nefes alamıyorken soğuk zemin içimde ki kasvetli gri renginde ki duyguları perçinliyordu.

Karadeniz unutmazdı.

Karadeniz affetmezdi.

Karadeniz yargılar, acımaz ve merhamet etmezdi!

Karadeniz hem en güzel hazine hem de en büyük cehennemdi insana. Yıllardır doğup büyüdüğüm bu topraklar hem bana zindan hem de yuva olmuştu. Tüm yargısına rağmen kopamadığım bu toprakların içinde cehennem gibi geçirdiğim sekiz yıl benim canımdan alıyordu.

Tam sekiz senedir Sürmenli'ydim. Bunun bir ağırlığı vardı. Sürmeneli olmanın, kocasının düğün gecesi terk ettiği o kadın olmanın bir ağırlığı vardı. Bir yangına meylediyordu beni bu ağırlık. Evet bir yangın vardı. Hem de yüreğimin tam ortasında bir yangındı. Bu yangın sekiz yıldır bir an olsun sönmüyor aksine daha da alevlenerek yanmaya devam ediyordu. 

Karanlık bir kadın olmuştum. 

Hiçbir zaman aydınlık değildim belki de ama asla bu kadar karanlık olmamıştım. Hedeflerim, gideceğim yollar ve hayallerim... Hepsi bir yere savrulmuş benim onları toplamamı bekliyordu. Aslında hayal ettiğim her şeye ulaşmıştım ama kaybetmiş gibi hissediyordum. Her şey dediklerim hiçbir şey olmuştu bir anda gözümde. Hiçbir şey olmak istemediğim o anda bile kendimi görünmez bir hayalet gibi hissediyordum.

Göz önünde bir hayalet gördünüz mü siz hiç? Ben gördüm. Kendimi gördüm, kendimde gördüm. Ben en göz önünde olabilecek hayalettim

Zamanın kendine mesken edindiği acı, iliklerime bulanan kin ve öfkenin kalıntılarıyla kanımı kaynatırken her zamanki gibi pencereden dışarıyı izledim. Karadeniz'in yeşilini örten gecenin karanlığına rağmen orada renklerin olduğunu biliyordum ve bu renkleri görmek istemiyordum. Gündüzleri izlemekten nefret ettiğim, odamın penceresinden sık ağaçların yer aldığı koruyu geceleri izlerken içimde ki o karanlıkla denk olduğuna ve karşımda o karanlığı gördüğüme inanarak izliyordum. Kalabalık bir yalnızlığın içindeydim. Bu yalnızlığımda kendime yandaş arıyorken en güzel yandaşın geceler olduğuna karar verdim geçirdiğim yılların ortasında bir anda.

Nefret ettiğim milyonlarca şeyin içinde istesem de nefret edemedim biri vardı. Beni benden alıp da beni bana kırdıran o kişi sekiz yıl önce canımı yakıp tüm Karadeniz'in diline düşmeme neden olduğunda ona kinlenmiştim. Ona kinlenmiş olmama karşın yine de ondan nefret edemiyordum.

Gözlerime biriken yaşlar ve göğsümün tam orta yerine çöken iç huzursuzlaştıran o his nefes almamı zorlaştırıyordu. Yıllardır kocasının terk ettiği o kadındım. Yıllardır kocasını yanında tutamayan o kadındım. Ağırlığı büyüktü.

SürmeneliWhere stories live. Discover now