"Çünkü Oğuz..."

3.6K 190 21
                                    

13.11.2023

HER ŞEYİİ AÇIKLAYABİLECEĞİMM KISA BİR BÖLÜMLEEE GELDİMMM. İYİ OKUMALARRRR BEKLERİMMMMM




Neden mi Oğuz'du?

Çünkü o, bazen insanın kendine bile itiraf edemeyeceği şeylerin vücut bulmuş haliydi. Hangimiz gidip de ailemize " Neden beni de abim/ablam/kardeşim kadar sevmediniz?" diyebiliyoruz? Tamam, dedik diyelim. Hangimiz doğru dürüst bir cevap alabiliyoruz.

" Sen öyle düşünüyorsun kızım/oğlum. Ben sizi eşit seviyorum." Bu cümlelerle geçiştirilmiyor muyuz?

Peki hangimiz anne ve babamızın kavgasına 'Dur!' diyebiliyoruz? Eğer bir kenara çekilip ağlamak, duymamazlıktan gelmek ya da müziği son sese vererek dinlemek yerine ebeveynlerinizin karşısına geçip 'Yeter!' diyebiliyorsanız helal olsun.

Birçoğumuz bunları yapamamıza rağmen, ailesine karşı gelebilen Oğuz'u ' Ben, beni anlatıyor.' dedik.

Sanki Oğuz ailesine karşı çıkıyorken bizim suskunluğumuz dışarı çıkıyormuş gibi hissetmedik mi? Kendini hala Oğuz'un yerine koymayan var mıydı?

Belki gerçekte yoktu ama kitapta vardı.

Rana Demirtaş;

Hiçbir zaman hiçbir yolculukta gözümü bile yummamıştım. Bir şey olur korkusu vardı hep içimde. Ama olmazdı. Sapa sağlim gider gelirdim her seferinde. Şimdi korktuğum konu kendim değildim. Şuan bu uçağı teröristler basıp ele geçirse bile yine Oğuz için daha fazla endişelenirdim.

Ne zaman bindik ne ara indik, hiç bilmyordum. Hızlı bir şekilde gelebilmiştik ya o yeterdi. Buraya Oğuz için geleceğimi, ayağımı bu topraklara basacağımı hiç düşünmemiştim. Ben burayı kafamda çoktan bitirmiştim anlayacağınız.

Önce banklardan birine geçip sakin kafayla düşünmee çalıştık. Ne kadar sakin olabilirsek artık... Yiğit'i arayıp Barış'ın numarasını almak Emrah'ın aklına gelmişti. Sevgilim diye demiyorum ama şuan çok kurtarıcı adımlar attığı kesindi.

Sorun şu ki; Barış Efendi telefonunu açmıyordu. Acaba isteyerek mi açmıyordu ya da Oğuz bizden önce mi ulaşmıştı ona? Lütfen ikinci düşündüğüm olmasın Allah'ım, lütfen.

Aklıma gelen bir fikir ile bu sefer ben adım attım. Toprak'ın telefonunda birkaç küçük ayar yaptıktan sonra Barış'a mesaj attım.

Rana : Barış

Rana : Aç şu telefonu

Görüldü olmuştu. Profilimi de görünür yapmıştım, çünkü beni gördüğünde mesajıma cevap vermemesi imkansızdı.

Barış : Bu kadar çabuk yazacağını tahmin etmemiştim güzellik. Nasıl buldun beni?

Barış : Yoksa canım arkadaşım Oğuz numaramı silmemiş mi?

Yazdıkları sinirimi bozsada iyi davranmak zorundaydım.

Rana : Buluşmamız lazım

Barış : Buluşalım güzelim, evim uygun mudur?

Rana : Uygun

Adresini de yolladıktan sonra asıl iş şimdi başlıyordu. Taksiye binip adresi söyledikten sonra sessizlik hakim oldu yine.

" Saki ol güzelim, korkma."

" Elimde değil Emrah."

" Yetişeceğiz merak etme."

Sakin olamıyordum ve olmak gibi de bir niyetim yoktu. Ağlayacaktım artık. Gözümden düşen bir damla sele dönüşse de hiçbir faydası olmayacaktı, biliyorum.

Oğuz Demirtaş;

Ben nasıl Ankara'dan kalkıp hızla buraya geldiysem o piç de karşıma hızla çıkacaktı. Çıkmak zorundaydı. Allah belamı versin ki bu zamana kadar nasıl anlayamamıştım? Tamam İkra'nın  Barış'a karşı bir şeyler hissettiğini anlamamak imkasızdı ama Barış yapmazdı. Yapmaması gerekti. Yapmamalıydı lan işte yapmamalıydı! Kendine hakim olmalıydı Allah'ın cezası.

Evinin önüne geldiğimde arabasını görmek hala bu evde yaşadığının bir göstergesiydi. Kapısını kıracakmış edasıyla çalmak yerine keşke kırsam dedim de açmıştı pezevenk.

" Oğuz!"

" Oğuz tabii Oğuz! Beklemiyordun değil mi orosbu çocuğu?"

Tek yumruğuma bakan Barış'ı yere serip kapıyı kapattım.

" Noluyor amınakoduğum?"

" Onu sen söyleyeceksin lan!"

" Oğuz bak sakin ol konuşalım. Anlamıyorum seni!"

" Anlamıyorsan anlatırız kardeşim ne dert ettin?"

Yakasından tutup odasına sürükledim.

" Burda mı yaptın lan o iğrençliği kardeşime?"

" Oğuz sen-"

" Anlatsana Barış."

" Ben hayır dedim, olmaz dedim. Abin ikimize de öldürür dedim Oğuz. İkra beni resmen bunu yapmak zorunda bıraktı."

" Lan şerefsiz bir insan böyle bir şey içi zorda kalır mı lan? Allah senin belanı versin Barış. Ama yok, ben vereceğim sana o belayı... "

" N-ne yapacaksın Oğuz?"

" Korktun mu lan orosbu çocuğu? Kork! Daha çok korkmana izin vermek isterdim ama buraya kadarmış Barış efendi. Hadi yaşadın, sayemde elden ayaktan düşmeden öleceksin."

" Oğuz hayır. Yapma. Tamam özür dilerim, suçluyum lan suçluyum. Allah belamı versin Oğuz yapma."

" Sen yaptın ama." Belimdeki silahı çıkarıp tam kafasına dayadım piçin. Haketmişti. Çoktan haketmişti.

" Oğuz yapma. Oğuz!"

" Senin gibi bir piçe ölmek bile yakışmaz da neyse. Cezaevi köşelerinde sürünmekten iyidir Barış."

" Tek suçlu ben miyim Oğuz? Baban ve Yiğit de en az benim kadar suçlu. Onları da öldürebilecek misin?"

" Sen hiç merak etme onlar da hakettiklerini yaşayacaklar. Şimdi sana gelelim Barış Efendi!"

YAZARDAN;

Belli ki Barış kapıyı açmayacaktı. İçeri girmek için bahçeden dolanıp camı kırmak gibi uğraşlara girerek epey vakit kaybetmişti bu üçlü. Yukarıdan gelen sesler hiçte hayra alamet değildi. Nasıl çıktığını anlamadı Rana o basamakları.

" Oğuz!" diye bağırdı.

" Oğuz dur! Nolur dur!"

" Rana. Git burdan! Götürün arkadaşınızı."

" Bırakmam seni. Lütfen yapma."

" Kendi ağzınla söyledin her şeyi Rana. Sen söyledin bunları bana sen! Benim kardeşim bir hiç uğruna ölmemeliydi. O ölümü haketmedi. Ama bu her şeyin en kötüsünü çoktan haketmiş belli ki."

Bunlar kardeşi ölmüş bir abi için hiç kaldırılabilecek şeyler değildi ama her şeyin bir çözümü vardı. Bu piç hayatının sonuna kadar dört duvar arasında kalabilirdi. Bu ülkedr bir kanun vardı değil mi?

"Oğuz nolur... Seni tekrar kaybetmek istemiyorum."

" Özür dilerim güzelim, özür dilerim."

(...)



 | - KARIŞAN İKİ HAYAT - |  TAMAMLANDI Where stories live. Discover now