Bölüm 16: "Sen Gelme Baba"

1.9K 257 139
                                    


Ƹ̵̡⁠Ӝ̵̨̄⁠Ʒ

Öyleydi işte hayat, fedakarlıklarla, zorluklarla dolu. Ve aşk, fedakarlığı en çok arzulayan duyguydu. Sadece birbirini sevenler değil, onların sevenleri de, onların mutluluğu için bazı fedakarlıklar yapmıştı.

Mesela Chan, tek dostundan vazgeçmişti.

Kendilerini bildi bileli, bu ikili hep beraberdi. Nasıl denk geldiler, nasıl bir yetimhaneye aynı gün düştüler bilmiyorlardı. Belki babalarının ortak bir hikayesi vardı, belki sadece kaderdi, ama o ikisi yürekten bağlılıklarını sürdürdüler.

Büyürken de, düşerken de, kalkarken de beraberlerdi. Her zaman birbirlerinin yaralarını sarar, acıdan ağladıklarında birbirlerinin halinden bir tek onlar anlarlardı.

Chan bir cinayet işlediğinde, omuzlarına ağır yükler bindiğinde, Hyunjin onu korumuştu. Şimdi arkadaşını koruma sırası, Chan'daydı. Doğru olanı yaptı, sessiz sedasız çıktı hayatından.

Ya da abla, aslında Hyunjin'in öz ablası olan, yıllar sonra onları bulup onlara her şeyi anlatan, yaşadıkları sefil hayattan onları kurtarıp hak ettikleri yere getiren abla... Hwasa, biricik kardeşinden aynı Chan gibi vazgeçmişti. Birlikte kurdukları bu yetim aileyi, birlikte ayırmışlardı.

Neticede insanlar tek doğar, tek ölürlerdi. Zaman zaman hayatlarına giren insanlar, bazen de öylece giderdi işte.

Evet, belki bir cinayet işlemeleri doğru değildi. Ancak yaşadıkları dünyada, kanı ancak kan temizlerdi.

Veya... Jisung. Felix'in hayatında hiçbir yeri yoktu aslında, basit bir iş arkadaşıydı onun için. Başta basit bir flört olarak düşünse de, ikisinin hayatlarına girdiğinde öyle büyülendi ki dinlediği hikayeden, öyle üzüldü ki Felix'e, tutamadı kendini. Felix'in yükünü sırtladı, onun yapması gereken işleri yaptı, yazması gereken metinleri yazdı, onun için kendi işlerini bıraktı.

Belki bilmiyorlardı ama, dış kapının dış mandalı Jisung bile, onlar için bazı fedakarlıklar yapmıştı. Farkında değillerdi, ama artık o da geri dönüşü olmayacak şekilde hayatlarındaydı.

Ya da mesela Minho, canından çok sevdiği kardeşinden vazgeçmişti...

Belki geçici bir süreçti, belki zaman içinde tekrardan görüşeceklerdi ama önemli olan, aslında Minho'nun Hyunjin'i Felix'e hediye ettiğiydi. Ona zarar verdiği düşünülse de, sahte bir ölümle, aslında Hyunjin'i kurtarmıştı.

Çok zordu Minho'nun hayatı. Kalpsiz, duygusuz bir insan gibi görünse de, yıllardır oradan oraya sürüklenmişti. Babası gittiğinden beri evin erkeği o olmuştu. Henüz 17 yaşında olan bir çocuk olduğunu kimse düşünmedi.

Annesinin ağlayışlarını duydu, içine attı. Kardeşinin acılarını dinledi, içine attı. Nefret ettiği o leş babasının son vasiyetini bile yerine getirdi, içine attı. Minho, bir kere olsun kardeşine sarılamadı, içine attı.

Zayıf bir adam olmaktan korktuğu için sert durdu, ama bu onu zayıf bir adam haline getirdi. Hislerini söylemekten bile çekinen, duygularını içine atan, elini kana bulamış, şiddeti bir yaşam biçimi haline getirmiş, zayıf bir adam olmuştu. Minho yanlış yaptığının pek tabi farkındaydı.

Duygusuz insan olur muydu hiç? Herkesin duyguları vardır, sadece bunları fark edecek kadar derinlerine inilmemiştir henüz.

Felix, Minho'nun derinlerine inen kişi olmuştu. O yanındayken net göremediği yalnızlığını, onu bıraktıktan sonra fark etmişti. Boşanmayı çok düşünmüştü, ama boşandıktan sonra her şeyin daha kötü olacağını bildiğinden, hep tutmuştu kendini.

Cherry And Lavender | Hyunlix [Omegaverse] ✓Where stories live. Discover now