1- Bilekte Söndürülmüş İzmarit

2K 172 28
                                    

Sezai Karakoç, genç yaşta yazdığı şiirinde "Bir bakışın ölmem için yetecek." diyip, yıllar sonra sevdiği kadın ona baktığında ölmüştü. Bu sebeptendir ki her zaman aşkın anlamı olarak kafamda canlanan kişi bu adamdı yıllarca.

Diğer şairler gibi aşka aşık değildi, kendisi aşktı.

Onun Muazzez Akkaya'ya vurulduğu yıllarda, bir adam girmişti hayatıma. Benim kocamdı. Karısının kocasıydı.  Kocamın karısıydım.

Ne yazık ki benim yaşadığım dönemin şartları pek aşkı yaşamaya uygun değildi. Evlendiğimizde üniversiteyi boğazımızdan kısarak bir şekilde bitirmiş, iş hayatına geçince elimiz bollaşmıştı. Türkiye'nin sayılı öğrencilerini alan, köklü bir üniversiteden çıkmış iki mimardık. İş bulmak zor olmamıştı. Ahım şahım hayatlarımız olmasa da bana göre gayette varlıklıydık. Evimiz, arabamız vardı şükür.

Ve bir bebeğimiz.

Haberi olmasa da sorun yoktu. Bu gece olacaktı.

Bunun için önce çalıştığım şirkette mesaiye kalan keriz olmamam gerekiyordu ancak olmuştum. Fazla çalıştığım zamanlarda fazla maaş almam gerekiyor değil mi? Bu izlediğiniz filmlerin, dizilerin bir aldatmacası. Zengin dediğin fakirin sırtından geçinerek, sömürerek zengin oluyor.

Kısa bir mesaj attım Kenan'a.

Mesaiye kaldım. Filmi ertelesek olur mu?

Benim aksime onun elinde her zaman telefon olurdu. Uzun zaman önce istifa etmiş, iş yüküne dayanamadığını da istifasını verdikten sonra bana söylemişti.

Haklıydım. Hiç gecikmedi cevap.

K:
Ne zaman gelirsin?

Bilmiyorum 11 den önce gelemem gibi duruyor.
Ararsam gelip alabilir misin?

K:
Biraz halsiz hissediyorum
Taksi çağırsan?

Konuşmayı uzatamadım, mesajını beğenip önümdeki masaya bıraktım telefonu. Yeni bir şey değildi bu tavırları. Son 5 yıldır olgunlaşmak yerine daha da çocuk oluyordu sanki. Sorumluluklarını kabul etmemesi cinnet sebebiydi.

Eğer bekarsanız adamın seni işten alma gibi bir sorumluluğu yok diyebilirsiniz. Doğru. Sorumluluğu benim için endişelenmesi zaten.

Daha fazla düşünmeden önümdeki dış cephe evin taslağı ile uğraştım. Şuraya bir pencere, şuraya bir balkon... Gün sonunda tahminimden iyi bir iş çıkarmıştım. Apar topar bir araya getirdim çizimleri. Şirketin önünden taksi çevirdim. Mahallemizde zaten fırın vardı. Pastayı oradan alırsam daha hoş bir kutlama olabilir diye düşünüyordum.

Normal şartlarda birlikte film izleyen, vakit geçiren bir çift değildik. Evliliğin aşkı öldürdüğünü yakın zamanda keşfetmiştim. Onun için de öyleydi ancak ikimiz de aramızda yaptığımız sessiz bir anlaşma ile bu evliliğe devam ediyorduk.

Tamam, çok iyi değildik ama kötü de değildik. Hayata karşı çok büyük beklentilerimiz yoktu.

Taksiye parayı verip uykulu bir şekilde fırına girdiğimde, gözlerimi kısarak baktım raftaki pastalara. Bir fırın için oldukça tazeydi buranın tatlıları. Sık sık gelirdim. "Frambuazlı." dedim çalışan gence bir yandan da gösterirken.

Hoş, başka da frambuazlı yoktu zaten ama olsun.

Pastayı aldığımda saat on buçuktu. Sonbahardan çıkıyor oluşumuzdan hâlâ havalar erken kararıyordu.

Kod Adı: LEHEPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin